Faziletli Olan Amelleri
İşlemek
Bu ki, kendisine faziletli
amellerden herhangi bir şey tebliğ edildiği zaman, o şeyin ehli olmak için, bir
defa dahi olsa onunla insanın amel etmesi uygundur. Mutlak surette onu terk
etmesi uygun değil; ondan mümkün olanı yapmak gereklidir. Çünkü sıhhatında
ittifak olan Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu hadîsi
vardır.
"Size bir şey emrettiğim zaman,
gücünüz yettiği kadar o şeyden yapın."[1]
Teşvik Ve Korkutma Ve Faziletler Hakkında
Zayıf Hadislerle Amel Etmek
Hadîs âlimleri, fıkıh âlimleri ve
diğer âlimler şöyle demişlerdir: Faziletlerle terğıb ve terhib (teşvik ve
korkutma) konularında, hadîs uydurma olmadıkça zayıf hadîslerle amel etmek
caizdir vemüstahabdır. Fakat haram, helâl, aîış-veriş, nikâh, talak ve
bunlardan başka konularda zayıf hadislerle amel edilmez; ancak sahîh yahud
hasen hadîslerle amel edilir. O kadar var ki, ihtiyatı gerektiren bir yerde
zayıf hadîsle amel edilebilir. Nitekim bazı şeylerin satışına yahud nikâha dair
keraheti ifade eden zayıf hadîsle ihtiyad bakımından amel edilir. Çünkü
müstahab olan kerahetten korunmaktır: fakat bu vacib
değildir.
Bu bülümü şu sebebden konu
edindim: Çünkü bu kitabda hadîsler gelecektir. Onların sahîh, hasen yahud zayıf
olduğuna işaret edeceğim yahud zühul veya başka bir sebebden sükût edeceğim.
İstedim ki, bu kural, bu kitabın başlarında yerleşsin.
Zikir Halkasında
Oturmak
Bil ki, zikir müstahab olduğu
gibi, zikir ehlinin halkasında oturmak da müstahabdir. Bu husustaki deliller
birbirini takviye etmektedir. Bu deliller, inşa-Allah yeri geldikçe
gösterilecektir. Buna dair, İbni Ömer'in (Radı-yallahu Anhüma) naklettiği şu
hadîs kâfi gelir:
2- Peygamber
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Cennet bahçelerine uğradığınız
zaman, otiaym (nasibinizi akn)" As-hab sordu: Yâ Resûlallah, cennet bahçeleri
nedir? Hazreti Peygamber buyurdu:
"(Onlar) zikir halkalarıdır; çünkü
Allah'ın gezip dolaşan melekleri vardır, onlar zikir halkalarını ararlar. Bu
zikir halkalarına geldikleri zaman, onları kuşatırlar.’’
3- Muaviye'den
(Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ashabından halka (çember) bir cemaat karşısında durup şöyle
dedi:
"Niçin oturuyorsunuz?" Ashab:
Oturduk Allah'ı zikrediyoruz, bizi İslâm'a ilettiğinden ve İslâm'la bize ihsan
buyurduğundan O'na hamd ediyoruz, dediler. Peygamber Salîallahu Aleyhi ve
Sellem de şöyle buyurdu: "Ancak bu iş için oturduğunuza Allah'a yemin eder
misiniz? Dikkat edin, ben sizi suçlamak için size yemin verdirmiyorum; fakat
bana Cibrîl gelip haber verdi ki, Allah sizinle beraber meleklere karşı
övünüyor,"[2]
Ebû Saîd El-Hudrî ve Ebû Hureyre
(Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre her ikisi Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğuna şahid olmuşlardır:
"Allah'ı zikretmek için oturan bir
toplumu muhakkak ki, melekler çevreler ve rahmet onları kaplar; üzerlerine huzur
iner ve Allah Teâlâ bunları, kendi katında olanlara (meleklere) anlatıp
över."[3]
Kalb Ve Dil İle Zikir
Etmek
Zikir, hem kalb ve hem de dil ile
olur. Zikrin en faziletlisi, her ikisiyle birlikte yapılanıdır. Kalb ve dilden
birisiyle yapıldığı takdirde, kalb ile yapılan zikir, yalnız dil ile yapılandan
daha faziletlidir. Sonra riya olur zannından korkarak kalb ve dil ile birlikte
zikri terk etmek uygun düşmez. Doğrusu zikirle Allah rızasını gözeterek onu hem
dil ve hem de kalb ile birlikte yapmaktır. Biz, Allah kendisine rahmet etsin,
kitabın başlarından Fudayl'-dan anlattık ki, "insanlar için (görürler diye)
ameli terk etmek riyâdir."
Eğer kişi, insanların kendisini
murakabe etmesine bir kapı açarsa ve onların batıl zanlarının gelişinden
kaçınırsa, o takdirde hayır kapılarının çoğunu kendisine kapamış ve dinin önemli
işlerinden büyük bir kısmım aleyhine olarak kaybetmiş olur. Ariflerin yolu bu
değildir.
5- Hazreti
Aişe'den (Radıyalîamı Anha) rivayet edildiğine göre
demiştir
"Namazdaki (yahud duadaki
okuyuşunda) sesini yükseltme ve onda gizli de (okuyuş yapma, ikisi ortası
olsun)." (Isrâ: 110) ayeti kerimesi, dua hakkında nazil olmuştur.[4]
Zikrin Fazileti Hangi Amellerle
Kazanılır
Bil ki, zikrin fazileti tesbîh,
tehlil, tahmîd, tekbîr ve [5]
ve bunların benzerlerine bağlı değildir. Bunun doğrusu, Allah için iş yapan her
itaatkâr, Allah Tealâ Hazretlerini zikredicidir. Saîd ibni Cübeyr (Radıyallahu
Anh) ve diğer alimler böyle söylemişlerdir.
Atâ (Allah rahmet etsin) şöyle
demiştir:
"Zikir meclisleri (toplantıları),
helâl ve haramdan ibarettir: Nasıl satın alırsın, nasıl satarsın, nasıl namaz
kılarsın, nasıl oruç tutarsın, nasıl evlenirsin, nasıl boşarsm, nasıl hac
yaparsın ve bunların benzeri şeylerdir."
Çok Zikredenler
Kimlerdir?
Allah Tealâ Hazretleri şöyle
buyurmuştur:
"Bütün müslim erkekler ve müslim
kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, ibâdete devamlı erkekler ve
kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden
kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevâzi kadınlar, sadaka veren erkekler ve
sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını
koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı zikreden erkekler ve kadınlar... (işte)
Allah bunlara büyük bir mağfiret ve mükafat hazırlamıştır."[6]
6- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resûlüllah (Sallahu Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Müferridûn (her hallerinde
Allah'ı zikredenler), öne geçmişlerdir."
Sahabîler dediler ki, müferridûn
kimlerdir? ya Resûlallah? Resûlüllah: "Allah'ı çok zikreden erkekler ve
kadınlardır." buyurdu.[7]
Bil ki, yukarda geçen Ahzab
sûresinin 35. ayeti kerimesinin anlamı üzerinde, bu kitab sahibinin önemle
durması gerekir. Bunun manasının tefsirinde ihtilâfa düşülmüştür. İmam
Ebu'l-Hasen, İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayetinde der ki, Allah'ı
zikirden murad, namazlar sonunda, sabah ve akşam, yataklarda, uykudan her
uyarımca, evden sabah çıkıp akşam dönüşte Allah'ı
zikredenlerdir.
Mücahid de şöyle demiştir: Bir
kimse, ayakta iken, otururken ve yatarken Allah'ı anmadıkça "Allah'ı çok
zikreden erkeklerden ve kadınlardan" olmaz.
Atâ' demiştir ki, beş vakit
namazların haklarını gözeterek onları kılan kimse, "Allah'ı çok zikreden
erkekler ve kadınlar" hükmüne girer.
7- Ebû Saîd
El-Hudrî (Radıyallahu Anh) hadîsinde, Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem'in
şöyle buyurduğu varid olmuştur:
"Bir adam, geceleyin hanımını
uyandırıpta beraber iki rekât namaz kılsalar (yahud herbiri iki rekât namaz
kilsa şeklinde ravinin şekki vardır), Allah'ı çok zikreden erkekler ve kadınlar
arasına yazılırlar."Bu, meşhur bir hadîstir.”[8]
Büyük İmam Ebû Amr
ibni's-Salah'dan (Allah ona rahmet etsin) soruldu ki, Allah'ı çok zikreden
erkekler ve kadınlardan olmanın miktarı nedir? Dedi ki:
"Peygamberden sabit olan
zikirleri, sabah-akşam, gece-gündüz, değişik .durumlarda ve bütün vakitlerde
devam etmektir. Bu zikirler de, hadîs kitab-Iarının özel bölümlerinde "Gece ve
gündüz yapılacak zikir ve dualar" başlıkları altında toplanmıştır. Bunlara
devam edenler, "Allah'ı çok zikreden erkekler
ve kadınlar" dan
olurlar; daha doğrusunu
Allah
bilir.
Abdestsız Zikir
Yapılması
Âlimler, abdestsiz, cünüb, hayız
ve nifas halinde olanların hem dil ile, hem de kalb ile zikir yapmalarının
cevazında ittifak etmişlerdir. Bu zikirler de, tesbîh (sübhânellah), tehlîl
(lâilâhe illallah), tahmîd (Elhamdü lillâh), tekbîr (Allahu Ekber), Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât (Al-lahümme Salli Alâ Muhammed), dualar ve
bunların benzerleridir. Ancak Kur'an okumak, cünüb olanlara, hayiz ve nifas
halinde bulunan kadınlara haramdır. Bunlar, isterse az veya çok okusun, isterse
âyetin bîr kısmını okusunlar, hüküm aynıdır. Bu kimselerin, telâffuz etmeksizin
Kur'ân'i kalbden geçirmeleri caiz olduğu gibi, mushafa bakmak
caizdir.
İmamlarımız şöyle demişlerdir.:
Musibet ve felâket anlarında, cünüb ve hayız olanların
"înnâ lillâhi ve inna ileyhi
râciûn
"Biz, Allah'dan geldik ve O'na
döneceğiz."[9]
demeleri ve vasıtaya binme zamanında:
"Sübhânellezî sahhara lenâ hazâ ve
mâ künnâ lehû mukrinîn"
"Bu vasıtayı bizim hizmetimize
veren, noksanlıklardan münezzehtir; biz buna güç yetirenler değiliz."[10]
ve dua yerinde:
"Rabbena Âtinâ fiddünyâ haseneten
ve fil-âhireti haseneten ve kmâ azâbennâr
Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver,
ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru,"[11]
demeleri caizdir; bu okuyuşlarla Kur'am kasdetme-dikleri takdirde... Yine cünüb
ve hayız olanlar, Kur'am kasdetmedikleri zaman, "Bismillah" ve "Elhamdü lillah"
diyebilirler; zikri kasdetseler de, hiç bir kasıdları olmasa da eşittir,
Kur'ân'ı kasdetmedikçe günahkâr olmazlar. Okunuşu neshedilen (kaldırılan) âyeti
okumaları caizdir. Meselâ: "Eşşeyhu veşşeyhatü izâ zeneyâ
fercümûhümâ
Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina
yaparsa, onları recmediniz." gibi...
Bunlar, Kur'am kasdetmiyerek bir
insana: "Huzi'lkitâbe bikuvvetin"
Kitabı kuvvetle al."[12]
Yahud:
"Udhulûhâ biselâmin
âminin''
Girin oraya selâmet ve güven
içinde oiarak."[13]
demeleri haram olmaz.
Cünüb ve hayız olanlar, su
bulamadıkları zaman teyemmüm ederler ve böylece Kur'an okumaları caiz olur. Bu
teyemmümden sonra abdesti bozan hal olursa, onların kur'an okumaları haram
olmaz. Nitekim gusül yaptıktan sonra abdesti bozulan kimsenin Kur'an
okuyabilmesi de böyledir. (Ancak bu durumlarda Kur'ana yapışılmaz. Kur'ana
tutmak için taharet (abdestli) üzere bulunmak şarttır.) sonra, ister yolculuk
halinde ve ister ikâmet halinde olsun, suyun yokluğundan dolayı teyemmüm
olmasında bir fark yoktur; teyemmümden sonra (cünüb ve hayız) Kur'an
okuyabilir, teyemmüm arkasından abdesti bozulsa bile...
İmamlarımızdan biri demiştir ki,
(Cünüb veya hayız) eğer ikâmet halinde ise (seferi durumda değilse), bu
teyemmümle namaz kılar ve ancak onunla namazda kur'an okuyabilir; namaz dışında
Kur'an okuması caiz değildir. Fakat bunun doğrusu, yukarda söylediğimiz gibi her
iki halde de Kur'an okumanın caiz olmasıdır; çünkü teyemmüm gusül
yerindedir.
Eğer cünüb olan kimse teyemmüm
etse ve sonra su görse, o suyu kullanması (onunla gusletmesi) gerekir. Çünkü
gusletmedikçe ona Kur'an okuma haram olduğu gibi, cünub olana haram olan her şey
buna da haram olur.
Eğer bu kimse teyemmüm edip namaz
kılsa ve Kur'an okusa, sonra abdestsizlikten yahud başka bir farzdan dolayı
yahud bunlardan başka bir iş için teyemmüm etse, Kur'an okumak ona haram
olmaz.
Sahîh ve muhtar olan mezheb budur;
fakat bir kısım âlimlerimizin burada ayrı bir görüşü vardır ki, o da Kur'an
okumasının haram oluşudur. Bu görüş zayıftır. Ancak bir cünüb su bulamadığı
gibi, teyemmüm edecek toprak cinsi bulamazsa, bulunduğu hal üzere, vakte hürmet
için namaz kılar; fakat namaz dışında Kur'an okumak ona haram olur, namaz
İçinde de, Fatiha sûresinden ziyade okuması da haramdır.
Bu durumda olan kimsenin Fatiha
okumasının haram olup olmadığı hususunda iki görüş vardır. Bu iki görüşten sahîh
olanı Fatiha sûresinin okunması haram değil, vacibdir. İkinci görüşe göre,
Fatiha'yı okumak haramdır; ancak Kur'an okuyamayan bir kimsenin söyleyebildiği
zikirler yapılır.
Konumla ilgili olduğu için bu
fıkıh meselelerim burada Özet olarak anlattım; yoksa fıkıh kitablarında
delillere dayalı daha bir çok tamamlayıcı bilgiler vardır, daha iyisini Allah
bilir.
Zikir Yapanın Takınacağı
Tavır
Zikir yapanın en mükemmel
vasıfları takınması gerekir: Bir yerde otu-ruyorsa, kıbleye yönelir. Başını
eğerek sükûnet ve vakarla, huzur ve huşu ile oturur. Eğer bu hallere riayet
etmeyerek zikir yapılırsa caizdir ve bunu yapan hakkında bir kerahet olmaz.
Fakat özürsüz olarak böyle bir davranışla en faziletli hal terk edilmiş olur.
Bu hususta kerahet olmadığına delil, Allah Tealâ Hazretlerinin şu
âyetidir:
"Gerçekten göklerin ve yerin
yaratılışında, gece ve gündüzün değişip durmasında, akıl sahibleri için
(Allah'ın kudret ve azametine delâlet eden büyük nişanlar ve) alâmetler vardır.
Ayakta iken, otururken, yatarlarken Allah'ı zikredenler ve göklerle yerin
yaratılışı üzerinde düşünenler.. .”[14]
8- Hazreti Aişe
(Radıyallahu Anha) şöyle demiştir:
"Ben hayız halde iken, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem kucağıma yaslanıp Kur'an okurdu."[15]
Bir rivayette de: "Ben hayız iken, Peygamberin başı kucağımda idi."
şeklindedir.[16]
Yine Hazreti Aîşe'den (Radıyallahu
Anha) şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben divan üzerine yaslanırken (yatarken)
hizbimi [17]adet
edindiğim ez-kârımi) okurum."
Zikir Yeri Nasıl
Olmalıdır?
Zikir yapılan yerin, insanı meşgul
edecek şeylerden boş olması ve temiz bulunması gerekir. Çünkü bu, anılana
(Allah'a) ve zikre hürmet bakımından daha büyük saygı, ifâde eder. Bunun için,
mescidlerde ve şerefli yerlerde zikir övülmüştür.
Büyük İmam Ebû Meysere'den
(Radıyallahu Anh) nakledildiğine göre şöyle demiştir: "Allah Teâlâ, ancak pâk
yerde zikredilir"
Zikir yapanın ağzının da temiz
olması uygundur; eğer ağzında değişiklik varsa, onu misvak (fırça) ile
temizler. Bedeninde veya ağzında pis sayılan bir şey varsa, onu su ile yıkayarak
giderir. Böyle bir halde zikir yapmak mekruh ise de haram
değildir.
Ağzında (İçki gibi) pislik varken
Kur'an okumak mekruhtur. Haram olduğu hususunda iki görüş var; sahîh olanı haram
olmayıştır.
Zikir Yapılmayan
Yerler
Bil ki, zikir, şeriatın istisna
ettiği haller dışında bütün ahvalde iyidir. Zikirlerin bablarında geleceklere
bir işaret olmak üzere biz burada bir kısmını anlatacağız. Zikrin yapılmaması
gereken yerler:
Büyük-küçük abdest bozarken, cinsî
münâsebet halinde iken, hatibin sesini duyan kimse için hutbe okunurken, namaza
durulduğu zaman ancak Kur'anla meşgul olunur; meşru olan dualardan başkası
namazlarda yapılmaz (yalnız rükû ve secdesi olmayan cenaze namazında
yapılabilir), uyku bastırmışken zikir yapmak mekruhtur. Yolda ve hamamda mekruh
olmaz. Daha doğrusunu Allah bilir...
Zikirden Maksad Kalbin
Huzurudur
Zikirden maksad, kalbin huzurudur
(kimin huzurunda ne yaptığını bil-mesidir). O halde zikir yapanın maksadı bu
olmalı ve bunu elde etmeye düşkün bulunması gerekir. Zikir sözlerinin mânâ ve
lafızları üzerinde düşünmeli ve mânâsını anlamalıdır. Kur'an okumakta mânâyi
anlamak gerekli olduğu gibi, zikirde de bu gereklidir; çünkü ikisi de maksud
olan ibâdet manasında müşterektirler. Bundan dolayı sahîh olan muhtar mez-hebde,
zikir yapan kimsenin "Lâ İlahe İllallah "daki "Lâ" yi uzatması müstahab kabul
edilmiştir; çünkü burada mânâyı düşünmek vardır. (Hayır, hayır, asla...
Allah'dan başka ibâdet edilecek bir ilâh yoktur, şeklinde düşünülüp
bilinmelidir.) Allah daha iyisini bilir.
Belirli Vakitlerde Yapılan
Zikirler
Bir kimsenin gece yahud gündüz
vaktinde yahud namaz sonunda ya hud herhangi bir halde zikirden bir vazifesi var
da, onu yapmaya imkân bulamayıp kaçırmış olursa, onu ihmal etmeksizin imkân
bulduğu zaman yerine getirmelidir. Çünkü o zikre devamı âdet edindiği zaman, onu
kaçırmak için bir sebeb çıkarmaz. Fakat onu kaza etmekte gevşeklik yaparsa
vaktinde de o zikri kaçırması kolaylaşmış olur.
9- Ömer
İbni'l-Hattab (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilgine göre demiştir
ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur:
"Kim okumasını âdet edindiği
zikrini yahud ondan bir kısmını (geceleyin yerine getirmeyip) uyur da sonra
onu, sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, geceleyin onu okumuş gibi
kendisine sevab yazılır."'[18]
Zikrin Arasına Giren İşler Ve
Haller
Zikir yaparken ânz olan hallerde,
bu haller sebebiyle kişinin zikrini kesmesi iyi olur. Sonra engel durum ortadan
kalkınca zikrine devam eder. Ânz olan hallerden bir kısmı
şunlardır:
Kendisine selâm verildiği zaman,
selâma karşılık verir ve sonra zikre döner. Yanında bir kimse aksırıpta "Elhamdü
Lillâh" dediği zaman ona cevab olarak "Yerhamukellah" der sonra zikre döner.
Cuma hutbesinin okunduğunu işittiği zaman, zikrini kesip onu dinler. Müezzinin
ezan ve ikâmetini işittiği zaman, ona icabet eder (müezzinin kelimelerini
tekrarlar), sonra zikre döner. Kötü bir şey gördüğü zaman onu giderir yahud iyi
bir işe delâlet edip onu yapar yahud bir şey öğrenmek isteyene cevab verir,
sonra zikre döner. Yine uyku bastırdığı zaman yahud buna benzer çeşitli durumlar
olduğu zaman hepsinde aynı şekilde hareket eder.
Zikrin Kabul Edilmesinin
Şartı
Namazda ve namazın dışında meşru
olan zikirler, ister vacib olsunlar, ister müstahab olsunlar, kendi nefsine
duyuracak kadar bir sesle telâffuz edilmedikçe, bunlar sayılmaz ve hesab
edilmezler; ancak zikredenin kulağı sağlam olup bir arızası
bulunmamalıdır.
Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan
Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"Kulun Allah'ı zikretmesi, diğer
her şeyden daha büyüktür. "[19]
"İbâdetle beni zikredin, ben de
size sevabım vereyim."[20]
"O Yûnus (peygamber) eğer tesbîh
edenlerden olmasaydı, insanların öldükten sonra dirileceği (kıyamet) gününe
kadar balığın karnında bekliyecekti."[21]
"(Melekler) gece gündüz (Allah'ı)
tesbîh ederler, bıkmazlar. "[22]
"Allah'ı zikir her şeyden daha
büyüktür." mealindeki âyeti kerimeyi, müfessirler şu manalarla tefsir
etmişlerdir:
1- "Kulun
Allah'ı zikretmesi, diğer bütün şeylerden daha büyüktür ve daha
faziletlidir."
2- Katâde
(Radıyallahu Anh) demiştir ki, bunun mânâsı "Allah"m zikrinde daha faziletli bir
şey yoktur." demektir.
3- İmam Ferra'
ve İbni Kuteybe şu manayı vermişlerdir.
"Allah'ı zikir, tesbîh ve
tehlîldir. Bu da, kötü ve çirkin işlerden alı- . koyma bakımından en büyük
şeydir."
4- İmam
Vakıdî'nin naklettiğine göre, İbni Abbas (Radıyallahu An-hüma) şu mana ile
tefsîr etmiştir: "Allah'ın seni zikretmesi (mükâfatlandırması), senin onu
zikretmenden daha büyüktür."
Bu tefsirlerden anlaşılıyor ki,
zikrin iki yönü vardır. Birisi kulluk görevi bakımından esas olan zikirdir. Kul
için, gerçek manada Allah'ı anıp onu yüceltmesinden daha büyük bir fazilet
olamaz. Diğeri de, yapılan bu zikir karşısında Allah'ın vereceği mükâfattır ki,
bundan daha büyük bir şey olamaz. Nitekim bir kudsî hadîste şöyle varid
olmuştur:
"Kulum beni, kendi nefsinde
zikredince, ben de onu zâtımda zikrederim (onu, mükâfatlandırırım). Beni bir
topluluk içinde zikrederse, ben de onu, kendilerinden daha hayırlı olan
toplulukta (melekler topluluğunda) anarım." (Sarih ibni Allân'dan
özet).
Her Zaman Ve Her Yerde Yapılabilecek
Dualar Ve Zikirler
10- Ebû
Hüreyre'den (Abdurrahman ibni Sahr'den Radıyallahu Anh) otuz kadar ifade ile
nakledildiğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:1' İki söz vardır ki onlar dile hafiftirler, terazide ağırdırlar;
Rahman olan Allah'a sevimlidirler: (Bunlar:Sübhânelîâhi ve bihamidihî,
SübhâneHâhil'azîmi)
"Allah'a hamd ederek O'nu
noksanlıklardan tenzih ederim, Yüce Allah'ı tenzih ederim."[23]
11- Ebü Zer'üen
(Radıyallahu Anh) bize rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle buyurdu:
"Allah katında en sevimli olan
sözü sana bildireyim mi? Allah'a en sevimli olan söz: (Sübhânelîâhi ve
bihamdihî) dir." ve bir rivayette, de: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
soruldu, hangi söz daha faziletlidir? Peygamber buyurdu: "Allah Tealâ'nın
melekleri için yahud kulları için seçtiği şu sözdür: Sübhânelîâhi ve bihamdihî
(Allah'a hamd ederek onu noksanlıklardan tenzih ederim).[24]
12- Semüre b.
Cündeb'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur:
"Allah katında sözlerin en
sevimlisi dörttür: Sübhânelîâhi, Elhamdü-lillâhi, Lâ ilahe iUallâhu, Allahu
Ekber. Bunlardan hangisi ile (Zikre) baş larsan zarar vermez."[25]
Sübhânellah: Allah noksanlıklardan
münezzehtir. Elhamdü Lillâh: Bütün hamdler (övgüler) Allah'a mahsustur. Lâ İlahe
İllallah: Allah'dan başka mâbud (ilâh) yoktur. Allahu Ekber: Allah her şeyden
yüce ve büyüktür. 13- Ebû Mâlik El-Eş'ârî'den rivayet edildiğine göre demiştir
ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle
buyurmuştur:
"Temizlik îmânın yansıdır; Elhamdü
Lillâh (Hamd Allah'a mahsustur), sözü teraziyi doldurur; Sübhânellah (Allah
noksanlıklardan münezzehtir) ve Elhamdü Lillâh, sözleri göklerle arz arasını
doldururlar (yahud doldurur)."[26]
14- Aynı
kitabda müminlerin annesi Cüveyriyye'den (Radıyallahu An-ha) rivayet
edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem bir sabah vaktinde sabah namazı için Cüveyriyye'nin (Radıyallahu Anha)
yanından çıktı; Cüveyriyye de namazgahında oturuyordu, (zikrediyordu. Sonra
Cüveyriyye aynı namazgah üzerinde otururken (zikrederken) Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem kuşluk vakti (eve) dönmüş oldu. Bunun üzerine Peygamber
efendimiz hanımına şöyle buyurdu:
"Bugün senden aynlalı beri hep bu
hal üzere mi durdun?" Cüveyriyye:
- Evet, dedi. Buna karşılık
Hazreti Peygamber:
"Ben senden sonra üç kerre dört
kelime söyledim ki, eğer senin gün boyu söylediklerinle onlar tartılaydı,
söylediklerine ağır basardı. (Üç kerre söylediğim sözler
şunlardır):
(Sübhânellâhi vebihamdihî, adede
haîgıhî ve rızâ nefsihî ve zînete arşihî ve midâde
kelimâtihî).
(Allah'ın yaratıklarının
sayısınca, Allah'ı noksanlıklardan tenzih ve O'na hamd
ederim.
Allah'ın zâtının razı olacağı
kadar, Allah'ı noksanlıklardan tenzih ve O'na hamd ederim.
Allah'ın arşının ağırlığınca,
Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ve O'na hamd ederim.
Allah'ın kelimelerinin miktannca,
Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ve O'na hamd ederim.)
Bir rivayette de
şöyledir:
"Sübhânellâhi adede halgıhî,
sübhânellâhi nzâ nefsihî, sübhânellâhi zînete arşihî, Sübhânellâhi midâde
kelimâtihi).
(Allah'ın yaratıklarının sayısınca
Allah'ı tenzih ederim, Zâtının rızâsın-ca Allah'ı tenzih ederim, Arş'ımn
ağırlığınca Allah'ı tenzih ederim, kelimelerinin mıkdarınca Allah'ı tenzih
ederim.[27]
15- (Hazreti
Peygamberin, müminlerin annesi Cüveyriyye'ye Radiyalia-hu Anha - öğrettiği) o
sözlerin lâfzı şudur:
"Dikkat et, o söyleyeceğin sözleri
sana öğreteyim:
"Sübhânellâhi adede halkını,
Sübhânellâhi adede halkıhî, Sübhânellâhi adede halkıhî"
(Mahlûkatının sayıysmca Allah'ı
noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa...
"Sübhânellâhi rıdâ nefsihî,
Sübhânellâhi ndâ nefsihîT Sübhâneîlâhi ndâ nefsihî"
(Zâtının nzâsınca Allah'ı
noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa...
"Sübhânellâhi zînete Arşihî,
Sübhânellâhi zînete Arşihî, Sübhânellâhi zînete Arşihî"
(Arş'm ağırlığınca Allah'ı
noksanlıklardan tehzîh ederim), üç defa...
"Sübhânellâhi midâde kelimâtihî,
Sübhânellâhi midâde kelimâtihî, Sübhânellâhî midâde
kelimâtihî"
(Kelimelerinin mikdarınca Allah'ı
noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa..."[28]
16- Yine Ebû
Hüreyre'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:
(Sübhânellahi velhamdü lillâhi velâ ilahe
illallâhu vallâhu ekber) (Allah'ı teşbih ederim, Allah'a hamd olsun, Allah'dan
başka ilâh yoktur ve Allah her şeyden büyüktür) desem, bu benim için güneşin
üzerine doğduğu her şeyden (bütün varlıklardan) daha sevimlidir."[29]
17- Ebû Eyyûb
El-Ensarî (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden nakledildiğine göre, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Şu sözleri on kerre söyleyen
kimse, İsmâîl (Aleyhisselâm) evladından dört kişiyi âzât etmiş gibi olur (o
kadar sevabı kazanır):
"La ilahe illallahu vahdehû lâ
şerîke hhülmülkü ve îehülhamdü ve hüve alâ külli şey'in
kadir”
(Allah'dan başka ilâh yoktur,
yalnız. O vardır, ortağı yoktur. Mülk O-nundur, hamd O'nundur ve O, her şeye
kadîrdir.)[30]
18- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re-sûllüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim bir günde yüz defa:
"Lâ ilahe illallâhu vahdehû, lâ
şerike leh, lehülmülkü ve lehüîhamdü ve hüve alâ külli şey'in
kadîr"
(AHah'dan başka ilâh yoktur;
yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur. O'nundur Mülk, O'nundur hamd. O, her şeye
kadirdir), derse, onun için âzâd edilen on köle sevabı olur, ona.yüz iyiliğin
sevabı yazılır ve ondan yüz günah silinir ve o gün akşamına girinceye kadar
şeytandan korunmasına vesile olur. Bu kimsenin söylediklerinden daha
faziletlisini hiç kimse getirmiş olmaz; ancak ondan daha fazla olarak (bu
sözleri) söyleyen müstesna..."
Yine Peygamber (Aleyhissalâtü
vesselam) buyurdu: "Kim günde yüz kerre:
"Sübhânellahi ve
bihamdihî
(Allah'a hamd ederek O'nu
noksanlıklardan tenzih ederim) derse, günahları deniz köprükleri kadar olsa bile
hepsi silinir. "[31]
19- Cabir
b.Abdullah'dan (Radıyallahu Ânhüma rivayet edildiğine göre, Cabir demiştir ki,
Resûlüllah sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu
işittim:
Zikrin en faziletlisi, "Lâ ilahe
illallah" (Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur), sözüdür."[32]
20- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyîe
buyurmuşur:
"Rabbını zikreden kimse ile O'nu
zikretmeyenin durumu, ölü ile diri gibidir. "[33]
Zikir yapan insan, hayat nuru ile
nurlanmış ve hayırlı işleri işlemeye güç kazanmıştır. İç alemi de manevî duygu
ve hasletlerle aydınlaşmış haldedir. Zikirden mahrum olan kişi, haşarata yem
olan ölü bir ceset gibidir. Hem duygusuzdur, hem de
nursuzdur.
21- Sa'd b.Ebi
Vakkas'dan )Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
Bir Bedevi, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e gelip dedi ki, Bana söyleyeceğim bir söz öğret. (Buna
cevaben Peygamber) buyurdu:
"(Şunu)
söyle:
"Lâilâhe illallâhu vahdehû , lâ
şerîke lehû, Aîiahu ekberu kebıra, velhamdü lillâhi kesîra, ve sübhânellâhi
rabbi'l-âlemin. Lâ havle velâ kuvvete illâ
billâhi'l-azîzi'l-hakîm."
(Allah'dan başka ilâh yoktur; yalnız O vardır.
Allah'a çok hamd olsun, Alemlerin Rabbı olan Allah bütün noksanlıklardan
münezzehtir. İbâdet etmekte güç ve günahtan sakınmada kuvvet ancak Azîz, Hakîm
olan Allah iledir.)"
A'rabî (Bedevi) dedi ki, bu sözler
benim Rabbim içindir, benim için hangisi? (Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) buyurdu: "(Şunu) söyle:
"Allâhümmeğfir lî verhamnî,
vehdinî, verzuknî." (Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana hidâyet ver,
bana rızık ver)."[34]
22- Sa'd b, Ebî
Vakkas (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:
Biz, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in yanında idik. şöyle buyurmuştu: "Siz, hergün bin hasene (sevab)
kazanmaktan acizmisiniz?’’ Meclisinde oturanlardan biri
sordu:
- Bin hasene (sevab) nasıl
kazanılır? Peygamber (s.a.v) buyurdu: "İnsan yüz teşbih (Sübhanellah) yapar da
ona bin hasene yazılır ya-hud ondan bin günah düşürülür."[35]
23- Ebû
Zerr'den (Radıyallahu Ânh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Sîzden her birinizin âzâlan
(organları) üzerinde bir sadaka (vermek) vardır: Her tesbîh bir sadakadır, her
hamd bir sadakadır, her tehlîl (lâ ilahe illallah) bir sadakadır, her tekbîr
(Allanu Ekber) bir sadakadır, iyiliği emretmek bir sadakadır, kötülükten
alıkoymak bir sadakadır. Bunların hepsine de kuşlukta kılacağın iki rekât namaz
kifayet eder."[36]
24- Ebû Musa
El-Eş'ari'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle buyurdu:
"Cennet hazinelerinden bir hazine
edinme yolunu sana göstereyim mi?" Ben, evet (göster) ya Resûlallah, dedim.
Şöyle buyurdu:
"Lâ havle ve lâ kuvvete illâ
billâh"
(İbâdete güç yetirmek ve
günahlardan korunmak ancak Allah'ın kuvveti iledir), söyle."[37]
25- Sa'd b. Ebi
Vakkas dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, kendisi Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bir hanımın yanına vardı ki, onun
önünde teşbih çekmekte olduğu çakıl yahut çekirdek taneleri vardı. Hazreti
Peygamber ona şöyle buyurdu:
"Dikkat et ey hanım! Sana şu
yaptığından daha kolay yahud daha faziletli olan şeyi bildireyim mi?" dedi.
Sonra buyurdu (Şöyle dersin):
"Sübhânellâhi adede mâ haleka
fissemâi, Sübhânellâhi adedemâ haleka fi'larzı, Sübhânellâhi adede mâ beyne
zâlike, Sübhânellâhi adede mâ hüve hâlikûn.
(Gökte yarattığı şeyler sayısınca
Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim, yerde yarattığı şeyler sayısınca Allah'ı
tenzih ederim, semâ ile arz arasında olanlar sayısınca Allah'ı tenzih ederim,
yaratacağı şeyler sayısınca Allah'ı tenzih ederim. Allahu Ekber de bunun gibi,
Elbamdü Lillâh da bunun gibi, Lâ ilahe illallah da bunun gibi, Lâ havle velâ
kuvvete illâ billâh bunun gibi), (söylersin)."
Yani: ALLAHÜ EKBER ADEDE MÂ HALEKA
FİSSEMÂİ, ALLAHÜ EKBER ADEDE MÂ HALEKA FİL'ARZI, ALLAHÜ EKBER ADEDE MÂ BEYNE
ZÂLİKE, ALLAHÜ EKBER ADEDE MÂ HÜVE HÂLİKUN.
ELHAMDÜ LİLLÂH ADEDE MÂ HALEKA
FİSSEMÂİ, ELHAMDÜ LİLLÂH ADEDE MÂ HALEKA FİL'ARZİ,
ELHAMDÜ LİLLÂH ADEDE MÂ BEYNE
ZALİKE, ELHAMDÜ LİLLÂH ÂDEDE MÂ HÜVE HÂLÎKUN.
LÂ İLAHE İLLALLAH ADEDE MÂ HALEKA
FİSSEMÂİ, LÂ İLAHE İLLALLAH ADEDE MÂ HALEKA FİL'ARZI, LÂ İLAHE İLLALLAH ADEDE MÂ
BEYNE ZÂLÎKE, LÂ İLAHE İLLALLAH ADEDE MÂ HÜVE HÂLİKUN.
LÂ HA VLE VE LÂ KUVVETE ADEDE MÂ
HALEKA FİSSEMÂİ, ' LÂ HA VLE VE LÂ KUVVETE ADEDE MÂ HALEKA FİL 'ARZI, LÂ HAVLE
VE LÂ KUVVETE ADEDE MÂ BEYNE ZÂLİKE, LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE ADEDE MÂ HÜVE
HALİKUN. şeklinde söylenerek taş ve çekirdek benzeri şeylerle saymaya gerek
kalmaz. Tirmizî demiştir ki, bu hadîs Hasen'dir.[38]
26-
Muhacirlerden sahabiye Yüseyre hanımdan rivayet edildiğine göre, "Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlara (Tekbîr, Takdîs, Tesbîh) ve Tehlîl getirip
bunları gözetmeyi (ihmal etmemeyi) ve parmak uçları ile saymalarını (böylece
zikir sayısını doldurmalarını) emretmiştir; çünkü parmaklar ve (bütün iş
organları) yapılanlardan sorumludurlar ve yapılan işleri haber vermek için
konuşturulurlar), buyurdu. "[39]
27- Abdullah
b.Ömer'den (Radıyallahu Anh) hasen bir isnadla rivayet edildiğine göre Abdullah
(Radıyallahu Anh) şöyle demiştir: "Ben, Re-sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in parmak bitiştirerek Tesbîh yaptığını gördüm." Bir rivayette de: "Sağ
eliyle (parmak bitiştirip teşbih yaptığını gördüm)." şeklindedir.[40]
28- Ebû Sa'îd
El-Hudrî'den (Radiyalîahu Anh) rivayet edildiğine göre, ResûlüUah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim ki: (Rab olarak Allah'a, dîn
olarak İslâm'a ve Resul olarak Mu-hammed'e razı oldum) derse, ona Cennet vâcib
olmuştur.[41]
29- Sahabî
Abdullah b. Büsr'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Bir adam dedi ki: Ya
Resûlallah! İslâmm hükümleri bana çok gelmektedir; bana bir şey bildir de, ben
ona bağlanayım, tutunayim. dedi.
Bunun üzerine Hazreti Peygamber
ona şöyle buyurdu: Dilin devamlı olarak (daima) Allah Tealâ'yı zikirden ıslak
kalsın."[42]
30- Ebû Sa'îd El-Hudrî'den rivayet
edilmiştir:
"ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e soruldu: Kıyamet gününde, Allah Teâlâ katında derece bakımından en
faziletli ibâdet hangisidir? Peygamber (s.a.v):
Allah'ı çok zikredenlerdir,
buyurdu. Ben dedim ki:
Ya Resûlallah! Azîz ve Yüce olan
Allah yolunda savaşan gaziden de mi (daha üstündürler)? Peygamber
(s.a.v):
Eğer gazi, kılıcı ile kılıcı
kınlıncaya ve kanla bulaşıncaya kadar kâfirlere ve müşriklere kılıcı ile
vuraydı, Allah'ı zikredenler yine ondan daha faziletli olurdu, buyurdu."[43]
[Allah yolunda cihad üzere bulunan
kimsenin kalbi de zikir ile meşgul ise, yalnız zikir halinde bulunanlardan
derece bakımından daha üstün olur. İhlâs ile ve kalb huzuru ile yapılan zikir,
Allah'a kul olmanın esasını teş- , kil ettiğinden, mal ve canı ile cihad edip
zikirden mahrum olan kimsenin ibâdetinden daha faziletli olur. Bir de farz olan
ibâdetler, nafile ibâdetlerden daha üstündür.] (İbni
Allan).
31-
Ebu'derdâ'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, ResûlüUah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Melikiniz (Rabbınız) katında
amellerinizin en hayırlı ve en verimlisini, derecelerinizin en yükseğini,al tın
ve gümüş harcayıp yedirmenizden size daha hayırlısını, düşmanınızla karşılaşıp
onların boyunlarını vurmanızdan size daha hayırlısını bildireyim mi?"
(Ashab):
Evet, dediler. Peygamber (s.a.v)
buyurdu:
"Allah Tealâ'yı zikretmektir."[44]
32- İbni Mes'ûd
(Radıyaliahu Anh) Hazretlerinden yapılan rivayetde demiştir ki, ResûlüUah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Götürüldüğüm İSRA (ve Mi'raç)
gecesinde İbrahim Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile karşılaştım. Dedi ki: Ey
Muhammedi Ümmetine selâm söyle ve onlara haber ver ki, Cennetin toprağı hoştur,
suyu tatlıdır, orası düzlüktür, ağaçları da:
Sübhânellâhi ve'1-hamdüffllâhi ve
lâ ilahe illâllahu velîâhu ekber'- dir.
(Bu teşbihler sebebiyle Cennetin
ağaçlarına ve nimetlerine kuvuşulur.)"[45]
33-Cabir'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle byurmuştur.
"Kim:
Sübhânellâhi ve
bihamdihî
(Allah'a hamd eder olduğum halde
O'nıı noksanlıklardan tenzih ederim) derse; onun için Cennette bir hurma ağacı
dikilir:’’[46]
34- Ebû Zerr
(Radıyallahu Anh) Rasülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'e şöyle sorduğunu
rivayet ediyor:
- Ya Resûlallah! Allah'a en
sevimli olan söz hangisidir? Buyurdular:
"Melekleri için Allah'ın seçmiş
olduğu şu sözlerdir:
Sübhâne rabbî ve bihamdihî,
sübhâne rabbî ve bihamdihî. (Rabbim sana hamd ederek Seni noksanlıklardan tenzih
ederim, Rab-bim Sana hamd ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim."[47]
Şimdi, kitabın asıl maksadına
geçeceğim ve zikirleri çoğunlukla (günlük hayattaki) olay sırasına göre
anlatacağım. Önce insanın uykusundan uyanması ile başlayacağım. Sonra uyanmasını
takip eden zamandan gece uykusuna varıncaya kadar olanları sıralayacağım. Daha
sonra da, gece uykudan uyanmalarla tekrar uykuya varma anlarındakileri beyan
edeceğim. Tevfik Allah' dandır.
[1] Buhari. Müslim. Tirmizi.
Nesâî.
[2] Müslim. Tirmizi. Nesâî.
[3] Müslim. Tirmizî.
[4] Buharı. Müslim, Muvatta'.
[5] Tesbîh, Allah'ı noksanlıklardan yüceltmek ve beri kılmak
manasındaki "Sübhaneİlâh" sözüdür. Tehlîl, Allah'dan başka mâbud olmadığı
manasındaki "Lâ İlahe ülâllâh" sözüdür. Tahmîd, Allah'a hamd oisun manasındaki
"Elhamdü lillâh" sözüdür. Tekbîr de, Allah herşeyden büyüktür manasına gelen
"Allahu Ekber" sözüdür.
[6] Kur'ân-ı Kerim, Ahzâb: 35
[7] Müslim. Tirmizî.
[8] Ebû Davud. Nesâî. İbn-i
Mâce.
[9] Kur'ân-ı Kerim, Bakara: 156.
[10] Kur'ân- ı Kerim, Zuhruf: 13.
[11] Kur'ân- ı Kerim, Bakara:
201.
[12] Kur'ân-ı Kerim, Meryem: 12.
[13] Kur'ân-ı Kerim, Hicr: 46.
[14] Kur'ân-ı Kerîm, Âl-İ İmrân: 190
[15] Buharı. Müslim
[16] Buhârî.
[17] Hizb, insanın kendisine lüzumlu kıldığı ve hergün
yaptığı virdlere denir. îster Kur'ân olsun, ister başkası
olsun.
[18] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
Muvatta'.
[19] Kur'ân-ı Kerim, Ankebût: 45
[20] Kur'ân-ı Kerim, Bakara: 152.
[21] Kur'ân-ı Kerim, Saffat:
143-144
[22] Kur'ân-ı Kerim, Enbiyâ: 20.
[23] Buharı. Müslim. Tirmizi.
[24] Müslim. Tirmizî.
[25] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizi
[26] Müslim. Tİrmizî. Nesâî.
[27] Müslim. Ebû Dâvud. Tİrmizî. Nesâî.
[28] Tirmizî.
[29] Müslim. Tirmizî.
[30] Buhâri. Müslim. Tirmizî.
Nesâî.
[31] Buhârî. Müslim. Tirmizî. Muvattâ'.
Nesâî.
[32] Tirmİzî. îbn-i Mâce.
[33] Buhârî.
[34] Müslim.
[35] Müslim. Nesâî. Tirmizî.
[36] Müslim.
[37] Buhârî. Müslim
[38] Ebû Dâvud. Tirmizi.
[39] Buhârî ve Müslim, hasen bir
isnadla.
[40] Buhârî. Müslim. Nesâî.
[41] Ebû Dâvud. Nesâî.
[42] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadîs
hasendir.)
[43] Tirmizî.
[44] Tirmizî. îbn-i Mâce. Hâkim,
et-Müstedrek.
[45] Tirmizî.
[46] Tirmizî. Hâkim,
el-Müsledrek.
[47] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis basendir,
sahihtir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.