ZAMAZLA İLGİLİ ZİKİRLER
Hilali Ve Dolun Ayı Görenin Okuyacağı
Dualar
Oruçta Müstahab Olan Dualar Ve
Zikirler
İftar Zamanında Okunacak
Dualar
Başkasının Yanında İftar Edenin Okuyacağı
Duâ
Kadir Gecesinde Okunacak
Dualar
İtıkaftaki
Zikirler
ZEKATLA İLGİLİ ZİKİRLER
ÖZEL NAMAZLARDAKİ ZİKİRLER
Cuma gününde ve gecesinde Kur'an okumayı, zikirler yapmayı
dualarda bulunmayı, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerine Salavât
getirmeyi çoğaltmak müstahabdir. Cuma gününde Kehif sûresini okumak da
müstahabdır. İmam Şafi'î (Allah ondan razı olsun) El-Ümm adlı kitabında
demiştir ki, cuma gecesinde de, Kehif sûresini okumak müstahabdır.
447- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet
edildiğine göre; Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cuma günü zikirde
bulunup şöyle dedi: "Cumada bir vakit vardır ki, müslüman bir kul, namaza
dururken, Al-lah'dan bir şey ister de, o vakte rasgelirse, muhakkak O
istediğini ona verir .”[1] Sonra
eliyle işaret ederek o vaktin çok az bir zaman olduğunu belirtti.
Duaların kabul edildiği bu vaktin ne zaman olduğu konusunda
ilk devir alimleri ile sonrakiler ayrı görüşlerde bulunmuşlardır. Bu görüşler
çok olup fazlaca yaygınlaşmıştır. Ben, bu husustaki görüşlerin hepsini,
EI-Mühezzeb şerhinde topladım ve söz sahihlerini de açıkladım.
Ashabı kiramdan çok kimseler, bu vaktin (cuma günü)
ikindiden sonra olduğu görüşündedirler.
Metindeki "namaza dururken" sözünden maksat,
namazı bekleyen, demektir. Çünkü bu kimse, namazda sayılır. Bu konuda varid
olan hadîslerin en sahihi, Müslim'den rivayet ettiğimizdir.
448- Ebû Musa El-Eş'âri'den (Radıyallahu Anh)
rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
şöyle buyurduğunu işittim: "(Duaların kabul olduğu) o vakit, İmamın
(minberde) oturduğu vakit ile namazı tamamlayıncaya kadar olan zamandır.”[2]
Kehf sûresini okumak ve Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e Sa-lât getirmek hakkında pek çok meşhur hadisler nakledilmiştir.
Bunlar bilindikleri için, kitab uzamasın diye onları nakletmedim. Kendi
bölümünde bunlar geçmişti.
449- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet
edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Kim, cuma günü sabahleyin sabah namazından önce şu
sözleri üç defa söylerse, onun günahları deniz köpükleri kadar olsa bile, Allah
onun günahlarını bağışlar:
"Estağfirullahellezîlâ ilahe illâ
huve'l-hayyu'l-kayyûmu ve etûbu ileyhi."
"O Allah'dan mağfiret dilerim ki, O'ndan başka hiç bir
ilâh yoktur, ebedî hayat sahibidir, her işi idare edip ayakta tutandır. Ben
O'na dönüp tevbe ediyorum."[3]
450- Ebû Hureyre'den (Radıyallahu Anha) rivayet
edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem cuma
günü Mescid'e girdiği zaman kapının iki direğine tutunur sonra buyururdu:
"Allâhümme'c-alnî evcehe men teveccehe ileyke ve akrabe
men tekar-rebe ileyke ve efdale men seeleke ve reğibe ileyke."
"Ya Rabbi! Beni, Sana yönelenlerin en yönelicisi,
rahmetine yaklaşanların en yaklaşanı, Senden isteyip Sana rağbet edenlerin en
faziletlisi yap.”[4]
Ben derim ki, bizim şöyle duâ etmemiz müstahabdır:
Ya Rabbi! Beni, Sana yönelenin en yönelicisinden, rahmetine
yaklaşanın en yakınından, Senden isteyip Sana rağbet edenlerin en
faziletlisinden biri yap.
Cuma namazında ve cuma günü sabah namazında müstahab olan
kı-raatların açıklaması "Namazın zikirleri" bölümünde geçti.
451- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet
edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu: "Kim cuma namazından sonra yedi defa ihlâs sûresi ile
Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini okursa, Allah onu diğer cumaya kadar
kötülüklerden korur.”[5]
Cuma namazından sonra Allah'ı zikretmeyi çoğaltmak
müstahabdır. Allah Teâlâ buyuruyor: "Cuma namazı edâ edildiği zaman
yeryüzüne da-ğıhn ve Allah'ın fazlından (helâl rızık) isteyin, Allah'ı çok
anınız ki, kurtulmuş olasınız,"[6]
Bayram gecelerini, Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve diğer
ibâdetlerle ihya etmek, bilindiği gibi müstahabdır. Bu hususta varid olan şu
hadîs delildir:
452- "Kim bayram gecelerini (ibadetle) ihya
ederse, (âhireti unutup dünyaya bağlanmakla) kalblerin öldüğü gün onun kalbi
ölmez."
Yine şu rivayet vardır: "Kim, iki bayram gecesinde
Allah'dan sevab bekleyerek ibâdet ederse, kalbler öldüğü zaman onun kalbi
ölmez"[7]
İmam Şafi'î ile İbni Mace'nin rivayetleri böyledir. Bu zayıf
bir hadîstir. Ebu Ümâme'nin rivayetinden merfû ve mevkuf olarak bunu rivayet
ettik.îki yönü ile de zayıftır; fakat faziletle ilgili hadîslerde müsamaha
vardır. Nitekim kitabın başında bunu belirtmiştik.
Ne kadar bir zaman ibâdet etmekle gece ihya edilmiş olur,
konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir. Bu hususta en sağlam görüş, gecenin
büyük bir kısmını ibâdetle geçirmektir. Muayyen bir vakit içerisinde geceleyin
kalkıp ibâdet etmekle o gece ihya edilmiş olur da, denmiştir.
İki bayram gecelerinde Tekbir getirmek müstahabdır. Fıtır
(Ramazan) gecesi için, güneşin batışından itibaren imam bayram namazını
kıldırmaya kalkıp iftitah tekbirini alıncaya kadar geçen zaman içinde tekbir
getirmek müstahabdır. Ayrıca namazların arkasında ve diğer hallerde de tekbir
getirmek müstehaptır. İnsanların kalabahklaştığı yerlerde, yürürken, otururken,
yatarken, yolda, mescidde ve yatarken çokça tekbir getirilir.
Kurban bayramı için, Arefe günü sabah namazından sonra
başlayarak dördüncü günün ikindi namazının sonunda tamamlanmak üzere her farz
namazdan sonra tekbir getirilir. (Hanefî mezhebinde bu tekbirlerin yapılması
vacibdir). Dördüncü günün ikindisinden sonra gelecek namazlar akabinde tekbir
getirilmez. Sahih olan ve uygulanan iş budur. Gerçi bu konuda, hem bizim
mezhebimizde, hem de diğerlerinde meşhur ayrılıklar vardır; fakat endoğrusu,
bizim söylediğimizdir. Bu hususta Beyhakî'nın Sü-nen'inden rivayet ettiğimiz
hadîsler vardır. Ben bunların hepsini hadîs olarak ve mezheb görüşleri olarak
"mühezzeb" şerhinde açıkça anlattım ve tekbirle ilgili işleri
ayrmtılarıyle söyledim. Ben burada, özet olarak tekbirin esasına işaret
ediyorum.
Bizim (Şafiî) alimlerimiz demişlerdir ki, tekbir sözü şöyle
demektir:
"Allâhu ekber, Allâhu ekber, Alîâhu Ekber"
"Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir,
Allah her şeyden yücedir" bu şekilde arka arkaya üç kez tekrarlanır. Her
istenildiği zaman böyle söylenir.
İmam Şafi'î ve arkadaşları demişlerdir ki, şu sözler ilâve
edilirse güzel olur:
"Allâhu ekber kebîri, ve'1-hamdü lillâhi kesîrâ, ve
sübhânellâhi bük-raten ve esîlâ, lâilaheillâlîâhu velâ na'büdu illâ iyyâhu,
muhlisinelehu'd-dîne ve lev kerihe'l-kâfirûn, Lâ ilahe illâllâhu vahdehû.
Sadaka va'dehû ve nasara abdehû ve hezeme'l-ahzâbe vahdehû lâ ilahe illâllâhu
vallâhu ekber."
"Allah yüceler yücesidir. Çokça hamd Allah'a mahsustur.
Akşam sabah Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederiz. Allah'dan başka İlâh
yoktur. Müşrikler hoşlanmasalar da, dinde ihlâs sahihleri olarak yalnız O'na
ibâdet ederiz. Allah'dan başka ilâh yoktur; yalnız O vardır. Verdiği sözde sadık
olmuştur, kuluna yardım etmiştir ve yalnız kendi kudreti ile düşman
birliklerini perişan etmiştir. Allah'dan başka ilâh yoktur, allan her şeyden
büyüktür."
âlimlerimizden bir kısmı demiştir; insanların âdet
edindikleri şu şekil üzere tekbir getirmekte bir beis yoktur;
''Allâhu ekber. Allâhu ekber (Allâhu ekber) lâ ilahe
illâllâhu vallâhu ekber, alîâhu ekber ve lillâhi'1-hamd."
"Allah her şeyden büyüktür, allan her şeyden büyüktür
(Allah her şeyden büyüktür). Allah'dan başka ilâh yoktur, Allah her şeyden
büyüktür. Allah her şeyden büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur."
(Hanefî mezhebinde, Kurban bayramının arefe sabahında
başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazının sonunda tamamlanmak üzere geçen
yirmi üç vaktin farzlarından sonra tekbir getirmek vacibdir).
Tekbir getirilen yirmi üç vakta ait günlerde kılınan her
türlü namazdan sonra tekbir getirmek (Şafi'î mezhebinde) meşrudur, kılınan
namaz farz olsun, nafile olsun, cenaze namazı olsun, kaza namazı olsun, adak
namazı olsun, hüküm aynıdır. Bu namazların bir kısmında ihtilâf varsa da,
onları ayrıntılı olarak anlatma yeri değildir, burası. Ancak benim söylediğim
sahîh olanıdır. Fetva bunun üzerinedir ve bununla amel edilir.
Eğer imam, kendisine uyanın görüşüne aykırı oîarak bu teşrik
(tekbir getirme) günlerinde tekbir getirirse, yahud aksine olarak, kendisine
uyanın görüşüne zıt şekilde tekbir getirmezse, imama uymuş olan kimse, bu
hallerde imamın yaptığını yapar mı? Alimlerimiz bu hususta iki görüşe sahib
olmuşlardır:
Bunlardan sahih olanı, imama uyan kimsenin kendi görüş ve
inancına göre hareket etmesidir; çünkü imam selâm verdikten sonra, imamla ilgi
kesilmiştir; artık ona uymak gerekmez. Fakat bayram namazı içinde imam ziyâde
tekbir aldığı zaman, imama uyan kimsenin mezhebinde olmasa bile, ona tabî
olması gerekir; çünkü namaz içinde imama uymak zorunluğu vardır.
(Hanefî mezhebinde, bayram namazlarının ilk farz
tekbirlerinden sonra birinci rekâtta kıraattan önce üç tekbir ve ikinci rekâtta
kıraattan sonra dört tekbir almak vacibdir. Şafi'î mezhebinde ise) bayram
namazında, kıraattan önce zaid tekbirleri getirmek sünnettir. Birinci rekâtta,
iftitah tekbirinden başka yedi tekbir alınır.İkinci rekâtta, secdeden kalkma
tekbirinden başka, beş tekbir alınır.
Birinci rekâtın tekbirleri, istiftah (Sübhâneke) duasından
sonra ve ki-raattan önce olur. İkinci rekâtta da, kıraata başlamadan önce
tekbirler alınır. Her iki tekbir arasında:
"Sübhâneelîahi, velhamdü lillâhi ve lâ ilahe illallâhu
vallâhu ekber.", demek müstahabdır. Alimlerimizin çoğu böyle demiştir.
Alimlerimizin bazısı da, şöyle söylenir, demişlerdir:
"Lâilahe illallâhu vahdehû. Lâ şerîke Iehu. Lehülmülkü
ve lehülham-dü biyedihil-hayru ve hüve ala külli şey'in kadîr."
Alimlerimizden Ebû Nasır b. Sabba' ve diğerleri demişlerdir:
İnsanların âdet edindikleri şu şekilde söylemek güzeldir:
"Allâhu ekber kebîra. Velhamdü lillâhi kesîrâ. Ve
sübhânellâhi bükre-ten ve esîlâ."
Bütün bu sözler birer kolaylıktır, bunlardan biri üzerinde
durmak ve ona bağlanmak yoktur. Bu zikirlerin tümü terk edilmiş olsa ve ayrıca
yedi ve beş tekbir terk edilse, namaz sahih olur ve sehiv secdesi gerekmez;
(çünkü Şafi'î mezhebinde bu tekbirler sünnettir. Fakat Hanefî mezhebinde vacib
olan tekbirin terkinden sehiv secdesi gerekir.) ancak fazilet kaçırılmış olur.
Sahîh olan görüşe göre, bayram namazının kıraatına unutarak tekbirleri almadan
başlansa, tekbirleri almak için geri dönülmez. İmam Şafi'î Hazretlerinden
rivayet edilen zayıf bir görüşe göre, tekbirlere dönülür.
Bayram namazının hutbelerine gelince, ilk kısım hutbede
dokuz ve ikinci kısmında yedi tekbîr getirmek müstahabdır.
Bayram namazlarında müstahab olarak okunacak surelere dair
bilgi, "Namazın zikirleri" bölümünde daha önce açıklanmıştı. O da,
şudur: Birinci rekâtta, Fâtiha'dan sonra "Kâf" suresi, ikinci
rekâtta "kamer" suresi okunur yahud istenirse, ilk rekâtta
"El'A'lâ" suresi ve ikinci rekâtta "Gâşiye" sûresi okunur
ki, bunları okumak müstahabdır.
Cenabı Hak buyuruyor:
"(Hacılar) bilinen günlerde Allah'ın ismini
ansınlar."[8] İbni
Abbas, Şafi'î ve alimlerin çoğunluğu demişlerdir ki, "bilinen
günler"zilhicce ayının on günüdür.
Bu on gün içinde, diğer günlerden daha fazla olarak
zikirleri çoğaltmanın müstahab olduğu bilinmelidir. Ayrıca Arefe gününde, bu
zikirleri, diğer dokuz gündekilerden fazla yapmak da müstahabdır.
453- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet
edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Bu zilhicce (ilk on) günlerinde (yapılan salih)
amelden daha faziletli amel, hiç bir günde yoktur. (Ashab) dediler ki;
- Allah yolunda cihad da mı (daha faziletli değildir)?
Buyurdular:
- Cihad da (daha faziletli değildir; ancak (Allah yolunda
cihad için) çıkan bir adam, canını ve malını tehlikeye atıp bir şey (ganimet ve
menfaat) almadan dönerse, bu müstesnadır (bunun yaptığı amel daha
üstün-dür)."[9]
Tirmizî'nin rivayetinde şöyledir: "Zilhiccenin on
günlerindeki salih amelden daha sevimli Allah katında günler yoktur.Ebû
Davud'un rivayeti, de bunun gibidir;
454- İmam Ebu Muhammed, Abdullah b. Abdurrahman
Ed-Darimî'nin Müsned'inde, Sahîhayn'ın isnadıyla rivayetimizde, orada şöyle
demiştir:
"Zilhiccenin on günündeki amelden daha faziletli günler
yoktur. (Ashab tarafından) soruldu: Cihad da mı yoktur?" sonra hadisin
tamamını anlattı. Bir rivayette de: "Kurbanın on günü" şeklindedir.
455- Amr ibni Şuayb'dan babası yoluyla
dedesinden rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur:
"Duanın hayırlısı, Arefe gününün duâsıdır.benim dediğim
ve benden önceki peygamberlerin dediği hayırlı söz:
(Allah'dan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun ortağı
yoktur. Mülk O'nundur, Hamd O'nundur ve O, her şeye kadirdir,sözüdür)"[10]
456- İmam Malik Hazretlerinin Muvatta'ında da
aynı mürsel bir is-nadla ve daha noksan bir lâfızla rivayet ettik. Onun lâfzı
şu:
"En faziletli duâ, Arefe günü duasıdir. Benim
söylediğimin ve benden önceki peygamberlerin söylediği en faziletli söz şudur:
"La ilahe illallâhü vahdehû la şerike leh."
"Allah'dan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun
ortağı yoktur).”
457- Salim b. Abdullah b. Ömer'den (Radıyallahu
Anhüm) nakledildiğine göre, Arefe gününde bir dilencinin insanlardan
dilenmekte olduğunu Hazreti Ömer gördü de, ona şöyle dedi: "Ey biçare
kimse! Bugünde, Azîz ve Yüce olan Allah'dan başkasından istenir mi?"
Hazreti Ömer (Radıyallahu anh, hac mevsiminde) Mina'daki
çadırında tekbîr getirirdi de, Mescidde olanlar onu işitip tekbir
getirirlerdi, Sokaklarda olanlar da, sokaklar çınlayacak kadar seslerle tekbir
getirirlerdi.
Buharı söyler: İbni Ömer ile Ebû Hüreyre (Radıyallahu
Anhüma), Zil-hicce'niin on gününde çarşıya çıkarak tekbir getirirler ve
insanlar da tekbir getirirlerdi.
Güneş ve ayın tutulması hallerinde Allah'ı Teâlâ'yı
zikretmeyi dua etmeyi çoğaltmak sünnet olduğu gibi, tutulmadan dolayı namaz da
kılmak sünnettir. Bunun, müslümanlarm icmaı ile sabit olduğu bilinmelidir.
458- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet
edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:
"Güneş ve Ay, Allah'ın (kudret ve azametine delâlet
eden) alâmetlerinden iki alâmettirler, hiç kimsenin ölümünden ve doğumundan
dolayı tutulmazlar. Bunu (tutulma halini) gördüğünüz zaman, Allah Teâlâ'ya duâ
edin, tekbir getirin ve sadaka verin."[11]
Yine Buharı ve Müslim'in bazı rivayetlerinde şu ifade
vardır: "Bunu (tutulma halini gördüğünüz zaman, Allah Tealâ'yi
zikredin."
Keza bunu, İbni Abbas'ın rivayetinden naklettik. Yine Buharî
ve Müslim'in Sahîh'lerinde, Ebû Musa El-Eş'ârî'nin Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'den şu naklini rivayet ettik: "Bu (ay ve güneş) tutulma hallerinden
bir şey gördüğünüz zaman, Allah'ı anmaya, ona duâ etmeye ve ondan mağfiret
dilemeye iltica edin."
Yine Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde, Muğîre ibni Şube'den
şu rivayet vardır: "Bunu (güneş ve ay tutulma hallerini) gördüğünüz
zaman, Allah'a duâ edin ve namaz kılın." Buharî, yine bu rivvayetin
aynısını, Ebû Bekre'nin rivayetinden nakletmiştir. En doğrusunu Allah bilir.
459- Abdurrahman ibni Sümre'nin rivayetine göre,
şöyle demiştir: "Güneş tutulmuşken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in yanma vardım ki, namazda durulduğu gibi, ayakta ellerini kaldırarak
teşbih ediyor, teh-Iil getiriyor, hamd ediyor, tekbir getiriyor ve duâ
ediyordu! tâ güneş açılıncaya kadar... Güneş açılınca, iki sûre okudu ve iki
rekât namaz kıldi"[12]
Güneş tutulması namazında kıraati (kur'an okumayı) uzatmak
müs-tahabdır. Birinci rekâtta, Bakara sûresi kadar; ikincide ikiyüz âyet, üçüncüde
yüzelli âyet ve dördüncüde de yüz âyet kadar okunması müstahab olur. Birinci
rekatın rükû'unda yüz âyet miktarınca, ikinci ve üçüncü rü-kûlarda yetmişer ve
dördüncüde elli âyet miktarınca teşbih getirilir, secde de, rükû gibi uzatılır,
birinci secde, birinci rükû kadar ve ikinci secde, ikinci rükû kadar uzatılır.
Doğru olan budur. Bu konuda alimler arasında bilinen ihtilâflar vardır. Benim
anlattığım, secdeyi uzatmanın müstahab oluşunda şüphe edilmesin. Bununla
beraber, alimlerimizin kitablarmda meşhur olan, uzatılma yapılmaz, hükmüdür.
Fakat bu yanlıştır yahud zayıftır; doğrusu uzatılmasıdır. Bu husus, Buharî ve Müslim'in
Sahîh'lerinde, çok yollarla Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sabit
olmuştur. Ben bunları delil ve şahidleriyle "Mühezzeb" şerhinde
açıkladım; ve orada anlattıklarıma burada işaret ettim ki, aykırı olan sözlere
aldanılmasm.
İmam Şafi'î (Rahimehullah) da, bu namazın uzatılmasının
müstahab olduğunu çok yerde göstermiştir. En doğrusunu Allah bilir.
Alimlerimiz demiştir: İki secde arasında oturma işi
uzatılmaz; diğer namazlarda âdet olduğu gibi yapılır. Söyledikleri bu söz,
sağlam değildir. Çünkü sahîh olan hadîste, uzatılması sabit olmuştur. İkinci
rükûdan doğrulunca ve teşehhüdde oturulunca, bunlar uzatılmaz. En doğrusunu Allah
bilir. Bütün bu uzatmalar terk edilip yalnız Fatiha okunsa, namaz sahih olur.
(Hanefî'lerde bir sûre ilâvesi vacib olduğu İçin bu terk edilmez).
Rükûdan her kalkışta: "Semialîâhu limen hamideh,
rabbenâ hkelhamd" "Allah'a hamd edenin Allah hamd ini işitir,
rabbimiz hamd sanadır" demek müstahabdır. Biz bunu Buhârî'nin Sahih'inde
rivayet ettik.
Ay tutulmasında kıraati aşikâre yapmak sünnettir. Güneş
tutulmasında ise kıraati gizli yapmak müstahaptır.
Namazdan sonra imam iki hutbe irad eder. Bu hitabelerinde
insanları Allah'ın kudret ve azameti ile korkutur ve onları Allah'a ibâdet ve
itâata teşvik eder, sadaka vermeyi, köle âzâd etmeyi tavsiye eder. bu hususlar,
sahîh olan hadîslerde sabit olmuştur. Ayrıca Allah'ın nimetlerine karşı
şük-retmeye teşvîk eder, gaflet ve aldanmadan sakındırır. En doğrusunu Allah
bilir.
460- (Hz. Ebû Bekir'in kızı) Esma'dan
(Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem, güneş
tutulmasında köle âzâd etmeyi emretmiştir."[13] En doğrusunu Allah bilir.
Yağmur duasında, tevazu ve kalb huzuru ile çokça dua, zikir
ve istiğfar yapmak müstahabdir. Bu konuda edilen dualar meşhurdur. Onlardan
biri şöyle:
"Allah'ım! Bize öyle bir yağmur ver ki, bereketli
olsun, afiyetli olsun, bol olsun, her tarafa yayılmış olsun, gökten
boşanircasına olsun, umumî olsun, yeryüzünü kaplasın. (İhtiyaç miktarı) devamlı
olsun. Allah'ım! Tepelere, ağaç diplerine ve vadilerin içine yağdır. Allah'ım!
Biz Senden mağfiret diliyoruz: çünkü Sen mağfireti bol olansın. Üzerimize
yağmuru bol yağdır. Allah'ım! Bize yağmur yağdır ve bizi (rahmetinden) ümit
kesenlerden yapma. Allah'ım! Bize ekinleri bitir, sütleri bollat, gök
bereketlerinde bizi sula ve yerin bereketlerinden bize bitki bitir. Allah'ım!
Bizden sıkıntıyı, açlığı ve çıplaklığı gider ve Senden başka biç kimsenin
kaldıramayacağı belâdan üzerimizde olanı kaldır."
Yağmur duası yapanlar arasında iyi hal ile (takva ile)
şöhret bulmuş bir adam varsa, onunla beraber dua edip şöyle derler:
"Allah'ım! Biz Senden yağmur istiyoruz ve falanca
kulunla Senden şefaat diliyoruz."
461- Kuraklığa düştükleri zaman, Ömer
İbni'l-Hattab (Radryallahu Anh) Abdülmuttalib'in oğlu ABBAS ile yağmur duasına
çıkardı ve şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım! Biz peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi
veSellem) Sana tevessül ederdik de, Sen bize yağmur yağdırırdın . Şimdi de
peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası ile Sana tevessül
ediyoruz. Sen bize yağmur ver."[14] Böylece yağmura kavuşurlardı.[15]
İyi kimselerle yağmur duasının yapıldığı Muaviye'den ve
başkasından nakledilmiştir. Yağmur duası için kılınan namazda müstahab olan bayram
namazında okunan âyetlerdir. Biz bunu da açıklamıştık. Birinci rekâta
başladığı zaman yedi tekbir alır. İkinci rekât da beş tekbir alır bayram
namazında olduğu gibi... Anlattığım bayram namazının yedi ve beş tekbiriyle
ilgili bütün meseleler aynen burada da yapılır. Sonra iki hutbe okur ve
bunlarda istiğfar ile duayı çok yapar.
462- Cabir İbni Abdullah'dan (Radiyallahu
Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e (kuraklık ve
kıtlık sıkıntısı yüzünden) ağlayanlar geldi. Bunun üzerine şöyle duâ etti:
(Allabümme'skma ğeysen muğîsen meriyyen serî'an nâfıan ğayre
dâr-rin. Acilen gayre âcilin.)
"Allah'ım! Bize bir yağmur ver ki, bol olsun, afiyetli
olsun, bereketli olsun, faydalı olsun, zararlı olmasın, hemen olsun
gecikmesin." Bu duâ üzerine, yağmur bulutları üzerlerini kapladı."[16]
463- İbni Şuayb'dan, O, babasından, babası da
dedesinden (Radıyal-lahu Anh) rivayet ettiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem yağmur duası yaptığı zaman şöyle derdi:
(Allâhümmeskt ibâdeke ve behâimeke. Venşür rahmeteke ve ahyî
bele-dekelmeyyite).
"Allah'ım! Kullarına ve hayvanlarına yağmur ver,
rahmetini her tarafa yay ve ölü olan beldeni (yeşilliklerle) dirilt."[17]
464- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha)
nakledilen sağlam bir isnadda, Hazreti Aişe şöyle demiştir: "İnsanlar
kuraklıktan dolayı Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette
bulundular. Bunun üzerine Peygamber bir minber hazırlanmasını emretti. Böylece
namazgah yerine onun için minber kondu. Sonra duaya çıkacakları belli bir gün
insanlara tayin etti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Selem,
güneşin ilk göründüğü bir zamanda duaya çıkıp minberin üzerine oturdu. Sonra
tekbir getirdi, Aziz ve yüce olan Allah'a hâmd etti. Sonra:
"Siz, memleketinizin kıtlık ve kuraklığından ve
yağmurun ilk geliş zamanından gecikmiş olduğundan şikâyet ettiniz.
Noksanlıklardan münezzeh olan Allah, kendisine duâ etmenizi size emretmiştir.
Dualarınızı kabul edeceğini de size va'd etmiştir, dedi. Sonra şöyle duâ etti:
"Hamd O Allah'a mahsustur ki, Alemlerin Rabbi'dir,
Rahman ve Rahimdir, hesap gününün sahibidir. Allah'dan başka hiç bir İlâh
yoktur. O, dilediğini yapar, Rabbimiz, Sen Allah'sın. Senden başka hiç bir İlâh
yoktur; ancak hiç bir şeye muhtaç olmayan Sen varsın. Bizler ise muhtaç
kimseleriz. Bize yağmur indir ve indirdiğin şeyde de bize uzun bir zamana
kadar (ecelimizin sonuna kadar) kuvvet ve kifayet ver.
Sonra Peygamberimiz ellerini kaldırdı. Böylece koltuklarının
beyazlığı görülünceye kadar onları yukarı kaldırmaya devam etti. Sonra arkasını
insanlara çevirdi ve hırkasını (kıtlık bolluğa dönsün diye,) tersine çevirdi
yahut alt üst etti. O halde de elleri yukarıya kalkmış idi, Sonra insanlara
karşı döndü ve minberden indi. İki rekât namaz kıldı. Arkasından Allah Azze ve
Celle hazretleri bir bulut gönderdi. Gök gürledi ve şimşek çaktı. Sonra Allah
Tealâ'nın izni ile yağmur yağdı. Peygamberimiz mescidine varıncaya kadar seller
aktı. İnsanların barınaklara koştuklarını görünce, Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem, dişleri görünecek şekilde gülümseyip buyurdu: "Şahitlik
ediyorum ki, Allah her şeye kadirdir. Ben de Allah'ın kuluyum ve O'nun
peygamberiyim. "[18]
Bil ki, namazdan önce hutbe okunduğuna bu hadisi şerifde
açık bir ifade vardır. Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde de aynı şekilde
açıklanmıştır. Böyle bir uygulama cevaze hamledilir-. Bizim Şafi'î
alimlerimizin fıkıh ki-tablarında ve diğerlerininkinde, başka hadis
rivayetlerine dayanarak namazı hutbeden önce yapmak müstahabdır. Çünkü diğer
rivayete göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, namazı hutbeden önce
yapmıştır. En doğrusunu Allah bilir.
Yağmur duasında oldukça elleri yukarı kaldırarak gizli ve
aşikâr olarak iki halde duâ etmek müstahabdır.
İmam Şafi'î (Rahimehullah) demiştir ki, insanlar ettikleri
dualarında şöyle demelidirler:
(Allâhümme emertenâ biduâike ve vaadtenâ icâbeteke. Ve kad deav-nâke
kemâ emertenâ, Feecibnâ kemâ vaadtenâ. AHâhümme'mnün aley-nâ bimağfireti mâ
karefnâ ve icâbetike fi sukyânâ ve seati rizkınâ).
"Allah'ım! Sana duâ etmemizi bize emrettin ve duamızı
kabul edeceğine bize söz verdin. Bize emrettiğin gibi, şimdi Sana duâ
ediyoruz. Bize söz verdiğin gibi, duamızı kabul et. Allah'ım! İşlediğimiz
günahları bağışlayarak bize ihsanda bulun ve yağmur ihtiyacımızı karşıla,
rızkımızın genişlemesini ikram et."
Ayrıca mü'min erkeklerle mü'min kadınlar için duâ edilir,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirilir, bir yahut iki âyet
okunur. İmam şöyle der:
Hem benim için, hem de sizin için Allah'dan mağfiret
dilerim."
Yağmur duasında; Musîbetler halinde okunan dualar ve başka
duaları okumak da uygun olur. Sahih hadislerde anlattığımız "Allâhümme
âtinâ fiddünyâ haseneten..." duası ile bundan başka dualar gibi...
İmam Şafi'î (Rahimehullah, Ümm adlı kitabda şöyle demiştir:
Yağmur duasında imam, bayram namazında olduğu gibi iki hutbe okur. İkisinde de
(Allâhu Ekber, diyerek) tekbir getirir, hamd eder. Peygamber Sallal-lahu Aleyhi
ve Sellem'e salât getirir iki hutbede de istiğfarı çok yapar, öyle ki sözünün
çoğu istiğfar olur. Çokça şu ayeti okur;
Sonra Hazreti Ömer'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir
ki, yağmur için duâ etti de duasının çoğu istiğfar olmuştu.
İmam Şafi'î demiştir ki, duanın çoğu istiğfar olur. İnsan
duasına istiğfar ile başlar ve sözünün arasına da istiğfarı getirir ve sözünü
istiğfar ile tamamlar. Böylece sözü kesilinceye kadar kelâmının çoğu istiğfar
olur. İmam insanları tevbeye, ibâdete ve Allah Tealâ'ya itaat etmeye teşvik
eder.
465- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet
edildiğine göre demiştir ki, rüzgâr estiği zaman Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle derdi:
(Allâhümme innî es'elüke hayrehâ ve hayre mâ fîhâ ve hayre
mâ ürsi-let bihî ve eûzü bike min şerrihâ ve şerri mâ fîhâ ve şerri mâ ürsilet
bihî.)
"Allah'ım! Ben bu rüzgarın hayrını, ondan doğacak
hayırları ve özellikle gönderildiği şeyin hayrını istiyorum. Onun
kötülüğünden, içinde taşıdığı kötülüklerden ve gönderilmiş olduğu kötülüğünden
Sana sığınırım."[20]
466- Sağlam bir isnadla Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim:
"Rüzgâr Allah Tealâ'nın rahmetindendir. Bereket de
getirir azab da getirir. Estiğini gördüğünüz zaman ona sövmeyin. Onun hayrını
Allah'-dan isteyiniz. Kötülüğünden de Allah'a sığının."[21]
467- Hazreti Aişe'den rivayet edildiğine göre,
şöyle anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gök ufuğunda bir
bulut parçası gördüğü zaman, namazda olsa bile işi bırakırdı sonra şöyle
derdi:
(Allâhümme innî E'ÜZÜ BİKE MİN ŞERRİHA)
"Allah'ım, bunun kötülüğünden sana sığınırım."
Eğer yağmur yağarsa:
(Allâhümme Sayyiben henî'en).
468- Übeyy İbni Kâb'dan (Radıyallahu Anh)
rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurdu.:
"Rüzgâra sövmeyiniz; eğer hoşunuza gitmeyen şeyi
görürseniz şunu deyiniz:
(Allâhümme innâ nes'elüke min hayrı. Hâzihi'r-rîhî ve hayrı
mâ fîha ve hayrı mâ ümiret bihî ve ne'ûzü bike min şerri hazihi'r-rîhi ve şerri
mâ fîhâ ve şerri mâ ümiret bihî).
"Allah'ını! Biz bu rüzgârdan gelecek hayrı Senden
istiyoruz, ondan doğacak hayj-ı istiyoruz, aslen emredilmiş olduğu hayri
istiyoruz. Bu rüzgârın kötülüğünden, ondan meydana gelecek kötülüklerden ve
emredilmiş olduğu şeyin kötülüğünden Sana sığınırız."[23]
469- Sahih bir isnadla Seleme İbni'l-Ekve'den
(Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, rüzgâr şiddetli estiği zaman şöyle buyururdu:
Musibet ve Fırtına Anında Okunacak Dualar
470- Enes İbni Malik'den ve Cabir İbni
Abdullah'dan (Radıyallahu An-hüm) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Büyük bir musibet olduğu zaman, yahut korkunç bir
rüzgar estiği zaman, tekbir getirmeye (Allâhu Ekber demeye) devam ediniz;
çünkü tek bir, toz topraklı karanlığı giderir."[25]
471- İmam Şafi'î (Rahimehulfah) Ümm kitabında
İbni Abbas'a (Radıyallahu Anhüma) isnadla rivayet ederek demiştir:
"Rüzgâr estiği zaman muhakkak Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem iki dizi üzerine çöker ve derdi:
(Allâhümme'calhâ rahmeten ve lâ tec'alhâ azâben. Allâhümme'c-alhâ
riyâhan ve la tec'alhâ rîhan.)
"Allâhım! Bu rüzgârı rahmet sebebi yap, onu bir azab
yapma. Allah'ım! Bunu bereketli rüzgâr yap, şerli rüzgâr yapma."
İbn-i Abbas bu hadisle ilgili Allah Tealâ'nm kitabından şu
ayetleri okumuştur:
"Rüzgârları, (yağmurları) müjdeleyiciler olarak
göndermesi Allah'ın (kudretini gösteren) alâmetlerdendir."[29]
472- İmam Şafi'inin,bir adamdan kesik bir
rivayetle naklettiği hadisi şerife göre, adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e fakirlikten şikâyet etti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurdu: "Rüzgâra sövmüş olmayasın!"
İmam Şafi'i demiştir: Rüzgâra sövmek (kötü söylemek) hiç
kimseye uygun düşmez; çünkü o, Allah Tealânın bir yarattığıdır, İtaatkârdır ve
O'-nun ordularından bir ordudur, dilerse onu rahmet yapar veya azab yapar.
473- İbni Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre,
şöyle demiştir: "Yıldız düştüğü zaman, gözlerimizle yıldızı takip
etmemekle ve o vakit şöyle demekle emrolunduk:
(Mâ şâeîlâh lâ kuvvete illâ bilîâh) "Allah'ın dilediği
olur. Bütün kuvvet yalnız Allah'a aittir."[30]
Bundan önceki bölümde buna dair hadis geçmiştir.
474- İmam Şafi'i Ümm kitabında yadırganmayan bir
kimseden, o da Urve İbni Zübeyr'den (Radıyallahu Anhüma) yaptığı bir isnadla
rivayet ettiğine göre, Urve şöyle demiştir: "Sizden biriniz şimşeği yahut
yağmuru gördüğü zaman onu (parmağı ile) göstermesin. Onun hal ve durumunu
(azdır, çoktur, iyidir diyerek) anlatsın."
İmam Şafi'i demiştir: Arablar öteden beri parmakla şimşeği
göstermeyi hoş görmezlerdi.
475- Zayıf bir isnadla İbni Ömer'den
(Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, gök gürültüsü ve şimşek sesini duyduğu zaman şöyle buyururdu:
(Allâhümme lâ taktüinâ bığadabike ve îâ tühliknâ biazâbike
ve âfinâ kable zâlike).
"Allah'ım! Gazabınla bizi öldürme, azabınla da bizi
helak etme. Bunun önünde olacak felâketten bize afiyet ver."[31]
476- Abdullah İbni Zübeyr'den (Radıyallahu
Anhüma) sahih bir isnad ile rivayet edildiğine göre kendisi gök gürültüsünü
işittiği zaman sözü kesip şöyle derdi: "Gök gürültüsünün Allah'a hamd
ile, meleklerin de O'-ndan korkarak teşbih etmekte oldukları Allah (c.c), bütün
noksanlıklardan münezzehtir. "[32]
477- İmam Şafi'î(RahimehuIlah) Ümm adlı kitabda
sahih bir isnadla, Tabi'in imamlarından değeri yüksek Tavus (Radıyallahu Anh)
den rivayet ettiğine göre, Tavus gök gürültüsünü işittiği zaman şöyle derdi:
"(Gök gürültüsü ve meleklerin) kendisine tesbihde
bulunduğu varlık, bütün noksanlıklardan münezzehtir."
Şafi'î der ki: Tavus bu sözü ile Allah Tealâ'nın (Gök
gürültüsü hamd ederek O'nu teşbih eder)[33] ayetini kasdetmiş olmalı.
İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) anlattıklarına göre, o
şöyle demiştir: "Biz bir seferde Ömer ile (Radıyallahu Anh) beraberdik.
Bize gök gürültüsü, şimşek ve dolu isabet etti. Kâb bize dedi ki: Kim gök
gürültüsünü işittiği zaman üç defa:
(Gök gürültüsünün Allah'a hamd ile, meleklerin de O'ndan
korkarak teşbih etmekte oldukları Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir.)
derse, o gök gürültüsünün afetinden kurtulur. Biz bunu söyledik de afiyet bulduk."
478- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet
edildiğine göre "Re-sûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yağmuru gördüğü
zaman:
479- İmam Şafi'in Ümm kitabında mürsel bir
isnadla Peygamber (s.a.v) den rivayet ettiği bir hadiste Peygamber şöyle
buyurdu: "Savaş için ordular karşılaşınca, namaz için ikamet getirilince
ve yağmur yağınca duanın kabulünü isteyin." (Bu vakıflarda edilen duâ
makbul olur.)
İmam Şafi'i diyor ki, bir çok kimseden duydum, yağmur
yağdığı zaman ve namaz için ikamet yapıldığı zaman duâ makbul olur.
480- Zeyd İbni Hâlid El-Cühenî'den (Radıyallahu
Ahn) rivayet edildiğine göre:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin yağan
bir yağmurdan sonra bize namaz kıldırdı. Namazı tamamlayınca insanlara dönüp
şöyle dedi:
— Rabbiniz ne buyurdu, biliyor musunuz? Ashab dediler ki;
— Allah ve O'nun Resulü bilir. Peygamber dedi ki;
— Allah şöyle buyurdu: (Kullarımdan bir kısmı Bana iman
ederek, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. Kim ki Allah'ın ihsan ve rahmeti
ile bize yağmur yağdırıldı demişse, işte o kimse Bana iman etmiş ve yıldızı
inkâr etmiştir. Kim de şu ve bu yıldız sebebiyle bize yağmur yağdırıldı dedi
ise, işte o kimse Beni inkâr etmiş ve yıldıza iman etmiştir.)[35]
Alimler şöyle demişlerdir: Eğer bir müslüman, yağmuru
yaratıp meydana getiren yıldızlar diye İnanarak "falan yıldız tarafından
bize yağmur yağdırıldı, derse kâfir olur. Şüphesiz dinden çıkmış (mürted) olur.
Fakat yıldızı yağmurun yağacağını göstermesi bakımından bir alâmet olarak kabul
ediyor ve o belirti zamanında yağmur yağıyorsa ve yağmurun yağmasını Allah
Tealâ'nın kudretine ve yaratmasına bağlıyorsa kâfir olmaz. Yine de böyle
söylemenin keraheti üzerinde ihtilâf etmişlerdir. Doğrusu mekruh olmaktır;
çünkü bu söz kâfirlerin sözlerindendir. Hadîsi şerifin anlamına uygun söz
budur. İmam Şafi'i Ümm ve ondan başka kitabda bunu . kesin olarak kabul
etmiştir. En doğrusunu Allah bilir. Bu yağmur yağma nimetine karşı,
noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah'a şükretmek müstahabdır.
481- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet
edildiğine göre, şöyle anlatmıştır:
“Cuma günü Resûlüllah Sallalahu Aleyhi ve Sellem ayakta
hutbe okur-larken bir adam Mescid'e girip dedi: Ey Allah'ın Resulü! (Kuraklık
ve kıtlıktan) mallar helak oldu, yollar kesildi (sefere çıkılmaz oldu). Allah'a
duâ et de bize yağmur versin. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini
kaldırdı sonra buyurdu: (Allâhümme eğisnâ, Allâhümme eğisnâ, Al-lâhümme
eğisnâ). "Allah'ım bize yağmur ver, Allah'ım bize yağmur ver, Allah'ım
bize yağmur ver." Enes demiştir ki, biz gökte ne bir bulut ve ne de bir
bulut parçası görmüş değildik. Bizimle Sel' dağı arasında da bulutu gizleyecek
bir ev ve bir bina da yoktu. (Sel' Medine'ye yakın bilinen bir dağın ismidir.)
Hemen o dağın arkasından kalkan şeklinde bir bulut çıktı. Göğü ortaladığı zaman
yayıldı. Sonra yağmur yağdı. Vallahi asla bir hafta güneşi görmedik. Sonra
ertesi cuma, bir adam aynı kapıdan içeri girdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem ayakta hutbe okuyordu. Adam dedi ki: Ey Allah'ın Resulü! (yağmur
felâketinden) mallar helak oldu, yollar kesildi. Allah'a duâ et de yağmuru
bizden kessin. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini
kaldırdı, sonra şöyle buyurdu:
(Allâhümmehavâleynâ ve lâ aleynâ. Allâhümme ale'lâkâmi
ve'zzirâbi ve butûni'l-evdiyeti vemenâbiti'ş-şeceri).
"Allah'ım! Üzerimize değil, çevremize yağdır. Allah'ım!
Tepelere, dağlara, vadilerin yataklarına ve ağaçların diplerine olsun. Hemen
yağmur kesildi. Biz de çıkıp güneşte yürümeye başladık.”[36]
Bil ki, teravih namazı âlimlerin ittifakı ile sünnettir.
Yirmi rekâttır ve her iki rekâtta selâm verilir. Esas itibariyle bu namazın
kılınış şekli, daha önce anlattığımız diğer namazlar gibidir. Diğer
namazlardaki bütün zikirler bunda da yapılır. İftitah duası, rükû ve sücud
teşbihleri, teşehhüd ve ondan sonraki dualar gibi. Bunlar daha önce geçmişti.
Bunlar her ne kadar bilinen meydandaki şeyler ise de, bunda insanların çoğu
gevşeklik yaptıkları için ve bir çok zikirleri kaldırdıkları için bir uyarma
olsun diye bunlara temas ettim. Doğrusu anlatılandır.
Çoğunluğun kabul ettiği ve insanların üzerinde ittifak
ettiği işlem, ay boyunca teravih namazında Kur'am baştan sona hatmetmektir. Her
gece otuz cüzden bir cüz kadar okunur. Kur'am açık ve seçik bir şekilde (tertib
üzere) okumak müstahabdir. Teravih namazında bir cüzden fazla okuyarak namazı
uzatmaktan sakınmalıdır. En'am süresi tüm olarak indiğini sanarak onu, Ramazan
ayının yirmi yedinci gecesinde, cahil imamların âdeti üzere, son rekâtta
tamamen okumaktan büsbütün sakınmalıdır. Bunu yapmak çirkin bir bid'attır. Aynı
zamanda bir çok bozuklukları kapsayan açık bir cehalettir. Bunun açıklaması
"Kur'an Okumak" bölümünde geçmişti.
482- Abdullah İbni Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma)
rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurdu:
"Kimin Allah'dan bir dileği olursa, yahut
insanoğullarmdan birinde görülecek bir ihtiyacı bulunursa, güzelce abdest
alsın. Sonra iki rekât namaz kilsin. Sonra Aziz ve yüce olan Allah'a hamd
etsin ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirsin. Sonra şöyle
desin:
(Lâ ilahe illâllâhıt'l-Halîmu'l-kerîmu. Sübhânellâhi
Rabbi'1-arşi-azîmi. Elhamdü lillâhi rabbi'I-âlenıin. Es'elüke mücibâti
rahmetike ve azâime mağfiretike. Veiganîmete min külli birrin. Vesselâmete min
külli ismin. Lâ tedâ' li zenben illâ ğafertehû velâ hemmen illâ ferrectehû.
Velâhâce-ten hiye leke ridan illâ kazeytehâ, ya erhame'r-râhimîn.)
"H;ılîni olan, Kerîm olan Allah'dan başka hiç bir İlâh
yoktur. Büyük Arş'ın Rabbı olan Allah noksanlıklardan münezzehtir. Hamd,
âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Senden rahmetinin gereği olan iyi
şeyleri istiyorum. Yine mağfiretinin çeşitlerini, her iyilikten elde edinmeyi
ve her günahdan selâmeti de Senden isterim.. Bağışlamadığın bir günah ve
gi-dermediğin bir üzüntü bende bırakma. Rızâna uygun olan benim dilek ve
hacetimi de yerine getir, ey merhamet edenlerin en merhametlisi! "[37]
Ben de derim ki, musîbet halinde yapılan keder duası ile
duada bulunmak müstahabdır. Bu duâ da şudur:
(Allâhümme âtinâ fiddünya haseneten ve fi'1-ahirati
haseneten ve kmâ azabennâr)
"Allah'ım! Bize hem dünyada, hem de âhirette iyilik
ver. Ateş azabından da bizi koru." Nitekim Buhârî ve Müslim'in
rivayetlerine dayanarak daha önce bildirmiştik.
483- Osman İbni Hanif'den (Radıyallahu Anh)
rivayet edildiğine göre; anadan doğma kör bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e gelip dedi ki, bana afiyet vermesi için Allah Tealâ'ya duâ et.
Peygamber buyurdu: İstersen duâ ederim, istersen sabredersin; sabretmen senin
için daha hayırlıdır. Adam, Allah'a duâ et dedi. Bunun üzerine Peygamber ona
güzel bir şekilde abdest almasını ve şu duâ ile duâ etmesini emretti:
(Allâhümme innîes'elüke ve eteveccehü ileyke binebiyyike
muhamme-din nebiyyi'r-rahmeti (Salallahu Aleyhi ve Selleme). Yâ muhanımedü
in-nî teveccehtü bike ilâ rabbî fî hâcetî hâzihi litukdâ lî Allâhümme fese
ffi'hu fiyye).
"Alah'ım Senden istiyorum ve Senin Rahmet peygamberin
olan Mu-hammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Sana teveccüh ediyorum. Ya
Muhammed! Ben seninle şu işimin olması için Rabbime teveccüh ettim. Allah'ım!
Onu bana şefaatçi kıl."[38]
Tirmizî kitabında demiştir ki, Tesbîh namazı hakkında
Peygamber Sai-lallahu Aleyhi ve Sellern'den bir çok hadis rivayet edilmiştir.
Bunlardan büyük bir kısmı sahih değildir. İbni Mübarek ve ondan başka ilim
sahib-leri Teşbih namazını kabul etmişlerdir; ve faziletlerini anlatmışlardır.
Tirmizî şöyle devam etti: Bize Ahmed İbni Abede söyledi. O
da dedi ki, bize Ebû Vehb söyledi. Ebû Vehb demiştir ki, ben içinde teşbih yapılan
namazdan Abdullah İbni Mübarek'e sordum. Şöyle anlattı:
Namaz için tekbir alır sonra:
(Sübhânekellâhümme ve bihamdike ve tebârekesmüke ve teâlâ
ceddü-ke ve lâ ilahe ğayruke)
"Allah'ım Sana İt a m d ederek Seni noksanlıklardan
tenzih ederim. Senin adın yücedir ve Senin sânın yüksektir. Senden başka hiç
bir İlâh yoktur." der.
Sonra on beş defa:
(Sübhânellâhi velhamdü lilîâhi ve lâ ilahe illâllâhu vallâhu
ekber)
"Allah noksanlıklardan münezzehtir. Hamd da Allah'a
mahsustur. Al-lah'dan başka hiç bir İlâh yoktur. Allah her şeyden
büyüktür." der. Sonra E'üzü çekip Bismillâhirrahmânirrahîm, der. Fatiha
ile bir sûre okur.-Sonra on defa: Sübhânellâhi velhamdü lillahi ve lâ ilahe
illâllâhu vallâhu ekber, der. Sonra rükû'a varır ve on defa bunları söyler.
Sonra başını rü-kûdan kaldırıp on defa yine bunları söyler. Sonra secdeye varır
ve bunları on defa söyler. Sonra secdeden başını kaldırıp bunları on defa
söyler. Sonra ikinci secdeyi yapar ve bu sözleri on defa söyler. Bu şekilde
dört rekât kılar. İşte bunlar her rekâtta yetmiş beş teşbihtir. On bes teşbih
ile rekâta başlar. Sonra kıraat yapar. Sonra on teşbih yapar. Eğer gece namaz
kılıyorsa, iki rekâtta selâm vermesi bana göre daha iyidir. Gündüz kılıyorsa,
isterse iki rekâtta selâm verir, isterse selâm vermez."
Yine Abdullah İbni Mübârek'den bir rivayette de, şöyle
demiştir: Rü-kû'da önce üç defa: "Sübhâne Rabbiyelazîm" ve Secde de
önce üç defa: "Sübhâne Rabbiyel'a'lâ" dedikten sonra teşbihlere
başlar.
Abdullah İbni Mübarek'e soruldu: Bir kimse teşbih namazında
yanı-hrsa, sehiv secdesini yaptığı zaman bu secdelerde onar defa bu teşbihleri
okur mu?
— Hayır cevabını verdi. Çünkü bu teşbihler tüm olarak üçyüz
tesbih-n ibarettir
y den ibarettir.
484- İbni Râfi'den rivayet edildiğine göre
demiştir ki, Resülüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem (amcası) Abbas'a şöyle
buyurdu:
— "Ey amca! Sana iyilik edeyim mi, sana ihsanda
bulunayım mı, seni faydalandırayım mı? Abbas;
— Evet, yâ Resûlallah, dedi. Peygamber buyurdu:
— Ey amca! Dört rekât namaz kıl. Her rekâtta Fatiha ve bir
sûre okursun. Kıraat tamamlandığı zaman, rükuâ gitmeden önce on beş defa:
(Allâhu ekber, velhamdü lillâhi ve sübhânellâhi)
söyle. Sonra rükû yap da bunları on defa söyle. Sonra
rükûdan başım kaldır ve bunları on defa söyle. Sonra, secde yap ve yine bu
teşbihleri on defa söyle. Sonra ikinci secdeyi yap ve on defa söyle. Sonra başını
secdeden kaldır ve bunları ayağa kalkmadan önce (biraz otur) on defa söyle.
İşte bunlar her rekâtta yetmiş beş defa okunan teşbihlerdir. Bunlar dört
rekâtta üçyüz tesbihdirler. Eğer senin günahların (kumlan bol) Âlic ismindeki
vadinin kumları kadar oisa, Allah Tealâ onları sana bağışlar.
Abbas sordu:
— Ey Allah'ın Resulü! Bunları her gün kim söyleyebilir?
Peygamber buyurdu:
— Her günde eğer bunları söylemezsen, bunları her cuma günü
söyle. Her cuma bunları söyleyemezsen her ayda bir defa söyle. Peygamber böyle
mesafeyi uzatarak söylemeye devam etti. Nihayet buyurdu ki, bunları bir sene
içinde bir defa söyle."[39]
Tirmizî demiştir: Bu garib bir hadistir, ben de derim ki,
Tirmizî'nin şerhi olan Ahvezi adlı kitabında İmam Ebû Bekir İbni Arabî şöyle
demiştir: Ebû Rafi'in bu hadisi zayıftır. Ne sahih olma bakımından, ne de
Ha-sen olma bakımından aslı yoktur. Tirmizî'nin bunu nakletmesi, sadece bununla
aldanmamak içindir. Yine demiştirki İbni Mübârek'in sözü hüccet değildir. Bu
söz, Ebu bekir İbni Arabi'nin kelâmıdır.
Ukaylî de şöyle demiştir: Teşbih namazı hakkında sağlam bir
hadis yoktur. Ebu'l-Ferec İbni'l-Cevzi ise, Teşbih namazı hadislerim ve
rivayet yollarını anlatmıştır. Sonra bunların hepsini zayıf göstermiş ve zayıf
taraflarını da açıklamıştır. Bunu İbnü'l-Cezvi "EI-Mevzuat" adlı
kitabında söylemiştir.
İmam EI-Haftz Ebu'l-Hasan El-Darakutnî'den (Allah ona rahmet
etsin) bize ulaştığına göre şöyle demiştir: Sûrelerin faziletleri hakkında en
sahih olan şey İhlâs sûresinin faziletidir. Namazların faziletleri hakkında da
en sahih olan rivayet Teşbih namazının faziletidir. Ben bu sözü,
Tabakatü'l-Fukaha kitabında Ebu'l-Hasan Ali İbni Ömer El-Darekutnî'nin hal
tecrümesine istinaden anlattım. Bu ifadeden, Teşbih namazına ait hadisin sahih
olması gerekmez. Çünkü alimler âdetlerinde şöyle derler: Bu hadis zayıf bile
olsa. bu bölümde geçen hadislerin en doğrusudur.
Bu sözden maksadları, hadîsin en tercihlisi ve en az zayıf
olanı belirtmektir.
Derim ki, bu Teşbih namazının müstahab olduğu üzerinde
mezheb imamlarımizmdan çok kimseler delil göstermişlerdir. Ebu Muhammed
El-Begavî ve Ebu'l-Mehasin El-Rûyânî bu alimlerdendir.
EI-Rûyânî, "El-Bahr" adlı kitabında Cenazeler
bölümünün sonunda şöyle demiştir: Bil ki, teşbih namazı, kendisine rağbet
gösterilen bir namazdır. Her zaman onu âdet edinmek müstahabdır. Ondan gafil
bulunmamalıdır. Abdullah İbni Mübarek ve âlimlerden çok kimseler de böyle
söylemişlerdir. Rûyânî diyor ki, Abdullah İbni Mübârek'e soruldu: Bir kimse
Teşbih namazında (sehiv secdesini gerektirecek şekilde) yanılsa, sehiv için
yapılan iki secdede (teşbih namazının) teşbihlerini onar onar yapacak mı? — O,
hayır diye cevap verdi. Çünkü bu namazın teşbihleri üç-yüzden ibarettir.
Her ne kadar ben bu meseleyi daha önce sehiv secdesi
münasebetiyle anlattımsa da, güzel bir fayda için yine ona temas ettim. O fayda
şudur: Böylesine büyük bir imam bunu anlatırsa ve bunu hoş görürse, bundan ona
muvafakat ettiği anlaşılır ve bu hükme inananlar çok olur. Bu Rûyânî,
araştırmacı fazıl âlimlerimizden biridir. En doğrusunu Allah bilir.
[15] Duâ
ve ibadet ancak Allah Tcalâ hazretlerine yapılır ve O'ndan rahmet ve yardım
istenir. Burada da müştereken Allah'a duâ ediliyor ve O'ndan rahmet isteniyor.
Takva sahibi iyi kimselerin duası Allah katında daha makbul olduğu için
onlarla duâ etmek müstahab görülmüştür.
[23] Tirmizî.
Ahmed b. Hanbcl. Buharı, Edebii'l-Müfred'de. (Tirmizî demidir ki, bu hadisi
şerif, sahilidir ve hasendir. Bu bölümle ilgiü olarak Hazreii Aişe'den, Ebû
Hüreyre'den, Osman İbni Ebi'l-As'dan, Enes'den, Abbas'tan ve Cabîr'den
rivayetler vardır, demiştir)
[39] Tirmizî.
îbni Mâce. Ebû Dâvud
ORUCLA İLGİLİ ZİKİRLER
Hilali Ve Dolun Ayı Görenin Okuyacağı
Dualar
486- Talha İbni
Ubeydullah'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem
hilâli (henüz doğan ayı) gördüğü zaman şöyle
buyururdu:
(Allâhümme ehillehû aleynâ
bilyümni ve'l-îmâni vcsselânıeti ve'i-isiâmi. Rabbî ve
rabbüke'IIâhu.)
"Allah'ım! bu hilâli üzerimize
bereketle, imanda itminanla, selâmetle ve islâm üzere bulunmakla devam ettir.
Benim Rabbim ve (ey hilâl) senin Rabbin Ailah'dır."[1]
487- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem hilâli görünce şöyle
buyurmuştur:
"Allâhu ekber. AHâhümme ehihehu
aleynâ bi'I-emni ve'l-îmâni vesse-îâmetive'1-islâmivettevfîkiIimâtuhibbu
veterdâ. Rabbena verabbüke'-Ilahu."
'Allah her şeyden büyüktür.
Allah'ım! Bunu (hilâli) üzerimize güvenle, imanla, selâmetle, islâm ile,
sevdiğin ve razı olduğun şeylerde başarı ile devam ettir. Bizim Rabbimiz ve
senin Rabbin Allah'dır."[2]
488- Katâde'den
rivayet edildiğine göre, kendisine şu hadis ulaşmıştır: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem hilâli görünce şöyle buyururdu:
(Hilâlü hayrın ve rüşdin. Hilâlü
hayrin ve rüşdin. Hilâli hayrin ve rüş~ din. Âmentü biHâhiîiezî
halekake.)
Hayır ve hidayet hilâli olsun.
Hayır ve hidayet hilâli olsun. Hayır ve hidayet hilâli olsun. Seni yaratan
Allah';), iman ettim.
"Bunu üç kez söylerdi sonra
buyururdu: Falan ayı giderip falanca ayı getiren Allah'a hamd olsun."[3]
Katâde'den diğer bir rivayette:
"Peygamber Sallalahu Aleyhi ve Sellem hilâli gördüğü zaman ondan yüzünü
çevirirdi." bunları Mürsei hadis olarak Ebû Dâvud böylece rivayet etmiştir. Ebû
Davud'un bazı nüshalarında, Ebû Dâvud demiştir ki, bu konu ile ilgili senede
dayalı sahih bir hadis yoktur.
489- Hazreti
Aişe'den (Radiyallahu Anha) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûllüllah
Sallalahu Aleyhi ve Sellem elimden tuttu. O anda kamer (ay) doğmuştu. Bana
şöyle dedi: "Karanlığa gömüldüğü zaman bu kamerin (doğan) şerrinden Allah'a
sığın"[4]
490- Hilyetü'I-Evliya kitabında Ziyad
El-Nümeyri'den o da Enes'den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Enes
şöyle demiştir: "Recep ayı girdiği zaman, Resülüllah sallallahu aleyhi ve
Sellem:
(Allâhümme bârik lenâ fî recebe ve şâ'bâne ve
belliğnâ ramazâne). "Allah'ım! Bize Receb ayında ve Şaban ayına bereket ver.
Bizi de Ramazan ayma ulaştır." buyurmuştur.[5]
Oruçta Müstahab Olan Dualar Ve
Zikirler
Diğer ibâdetlerde olduğu gibi,
oruç ibâdetinde de kalb niyetine dil ile söylemeyi eklemek müstahabdır. Yalnız
kalb niyeti ile yetinilirse kâfi gelir. Eğer (kalb ile değil de) yalnız dil ile
söylenirse, ihtilafsız caiz değildir. Eğer oruçlu kimseye kötü söylenir ve
küçümsenirse, iki yahut daha çok defa: Ben oruçluyum, ben oruçluyum, demek
sünnettir.
491- Ebu
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re-sülullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Oruç (günahlardan koruyan) bir kalkandır.
Sizden biriniz oruç tuttuğu zaman kötü söylemesin ve boş konuşmasın. Bir kimse
oruçlu olanla çatışırsa yahut ona çirkin söz söylerse, iki defa: Ben oruçluyum,
ben oruçluyum, desin."[6]
Ben derim ki, oruçlu bu sözü dili
ile söyler ve kendisine çirkinsözsöyleyene duyurur. Böyle yapmakla belki adam
kötü davranışından döner. Yine denmiştir ki bu sözü kalbi ile söyler ki,
çekişmeden sakınmış ve orucunun sağlamlığını korumuş olsun. Fakat birinci söz
daha kuvvetlidir. Allah her şeyi en iyi bilendir.
492- Ebu
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Üç kimse vardır ki, onların duası
geri çevrilmez: İftar edinceye kadar oruçlunun duası, adalet üzre bulunan
idarecinin duası, haksızlığa uğramışın duası..."[7]
İftar Zamanında Okunacak
Dualar
493- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, şöyle
demiştir:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:
Susama gitti ve damarlar yatıştı.
Mükâfat da inşa Allahu Tealâ sabit oldu."
Allah Tealâ
buyurmuştur:
"Çünkü (Allah yolunda cihad
edenlere) bir susama isabet etmez ki, onun mükâfatını bulmuş olmasınlar."[8]
494- Muaz İbni
Zühre'den rivayet edildiğine göre, ona şöyle anlatılmış: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:
(Allâhümmc leke sumtü ve ala
nzktke cftartü) "Allah'ım Senin için oruç tuttum ve Senin rızkınla iftar
ettim."[9]
495- Yine Muaz
İbni Zühre'den rivayet edildiğine göre, şöyle denmiştir: "Resülüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:
(Elhamdü lillâhillczî c'ânenî
fesumtü ve razakanî feeftartü).
"Bana yardım edip de oruç tuttuğum
ve bana rızık verip de iftar ettiğim Allah'a hamd olsun."[10]
496- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğne göre, şöyle demiştir:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem iftar ettiği zaman şöyle
derdi:
(Allâhümme leke sumnâ ve alâ nzkıke eftarnâ.
Fetakabbel minnâ in-
neke
ente's-semî'ul-alîm.)
"Allah'ım! Senin rızan için oruç
tuttuk ve rızkınla iftar ettik. Bizden (orucumuzu) kabul et. Muhakkak Sen her
şeyi işitensin, bilensin.)"[11]
497- Abdullah
İbni Ebû Müleyke'den, o da Abdullah İbni Amr İbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma)
rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
şöyle buyurduğunu işittim: "Gerçekten oruçlunun iftarı anında bir duası vardır
ki geri çevrilmez (kabul olunur."
İbnü Ebu Müleyke demiştir:
Abdullah İbni Amr'dan işittim, iftar ettiği zaman şöyle
derdi:
(Allâhümmc innî es'elüke
birahmetike'lletî vesi'ai külle şey'in en tağ-f'ire lî.)
"Allah'ım! Her şeyi kaplayan
rahmetinle beni bağışlamanı Senden istiyorum."[12]
Başkasının Yanında İftar Edenin Okuyacağı
Duâ
498- Sahih bir
isnadla Enes'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, Sa'd İbni Ubâde'nin yanına vardı. Ubâde ekmek ve zeytin yağı
getirdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem yedi sonra şöyle
dedi:
(Eftare indekümussâimûne ve ekele
taâmekümü'l-ebrâru ve sallet aleykümü'l-melâiketü).
"Yanınızda oruçlular iftar etsin
ve iyi kimseler yemeğinizi yesin. Melekler de size mağfiret dilesin."[13]
499- Enes'den
rivayet edildiğine göre, demiştir ki: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem
bir toplum yanında iftar ettiği zaman, onlara (498) nolu hadisteki duayı aynen
yapardı.[14]
Kadir Gecesinde Okunacak
Dualar
500- Sahih
isnadlarla Hazreti Aişe'den (Radiyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, şöyle
anlatmıştır:
"Dedim, ey Allah'ın Resulü, Kadir
gecesini bilirsem, o gece ne söyleyelim? Şöyle söyle,
buyurdu:
(Allâhümme inneke afüvvün
tühibbu'1-afve fa'f annî.)
"Allah'ım! Sen çok bağışlayansın,
bağışlamayı seversin. O halde beni (günahlarımı) bağışla. "[15]
Alimlerimiz {Allah onlara rahmet
etsin) demiştir: Kadir gecesinde bu duayı çok yapmak müstahabdır. Yine şerefli
yerlerde Kur'an okumak ve müstahab olan diğer duâ ve zikirleri yapmak
müstahabdır. Bu duâ ve zikirler daha önce topluca ve parça parça
gösterilmişti.
İmam Şafi'i (Allah ona rahmet
etsin) şöyle demiştir: Bir kimsenin Kadir gecesinde gösterdiği ibâdet gayretini
gündüzünde de yapmasını iyi görürüm. Onun ifadesi şöyle: Kadir gecesinde
müslümanlann önemli işleri ile ilgili duaları çok yapmak müstahabdır. Salih
kimselerin ve Allah'ın arif kullarının yolu budur. Başarı Allah'ın
yardımıyladır.
İtıkaftaki
Zikirler
İtikâfda Kur'an okumayı ve diğer
zikirleri çok yapmak müstahabdır.
[8] Kur'anı Kerim. Tevbe Suresi: 120
[9] Ebû Davud.
[10] îbni Sünnî.
[15] Tirmîzi. Nesâî. İhni Mâce. (Tirmîzi demiştir ki, bu
lıasen hadisi ir, .sahilidir
ZEKATLA İLGİLİ ZİKİRLER
Allah Teâlâ şöyle
buyuruyor:
"(O günah işleyip tevbe eden)
mü'mihlerin mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini (günahlardan)
temizleyesin ve onlara bereket bırakmış olasın. Hem de onlara duâ et."[1]
485- Abdullah
İbni Ebû Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki,
Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Selleme insanlar bir zekât ile geldikleri zaman
şöyle buyururdu: "AHâhümme salli aleyhim. " "Allah'ım! Bunlara rahmet et". Ebû
Evfâ zekâtı ile geldiği zaman, Resülüllah (s.a.v): "Allah'ım! Ebû Evfâ'nm
ailesine rahmet et." dedi.[2]
Şafi'i ve âlimler demişlerdir
(Allah onlara rahmet etsin); Tercih edilen, zekât alanın zekâtı verene şöyle
demesidir:
(Ecerekellâhu Fîma a'tayte ve
cealehû leke tahûran ve bâreke leke fi-mâ ebkayte) "Verdiğin şeyde Allah sana
mükâfat versin ve bu verdiğini (günahlarını) temizleyici kılsın. Geri bıraktığın
malda da sana bereket versin."
İster zekât toplayan olsun, ister
fakir olsun zekâtı alan kimsenin böyle duâ etmesi müstahabdir. Bizim (Şafi'i) ve
diğer imamların mezhebinde meşhur olan bu şekilde duâ etmenin vacib
olmamasıdır.
Âlimlerimizden biri demiştir ki,
Şafi'î Hazretlerinin şu sözünden dolayı bu duayı yapmak vacibdir: Zekâtı alanın
verene duâ etmesi gerektir. Bunun delili de âyeti kerimede açık olarak duâ
yapılması emredilmektedir.
Âlimler demişlerdir: Duâ ederken
"Allâhümme sallı alâ fulânin" "Allah'ım, falancaya salât (rahmet) et" demek
müstahab olmaz. Ayeti kerimede "Ve sahi aleyhim" sözü, onlara duâ et,
manasınadır.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in "Allâhümme sallı aleyhim" "Allah'ım onlara salât (rahmet) et." sözüne
gelince, yine âlimler demiştir. Bu söz peygambere ait bir ifadedir. Peygamber
dilediği kimseye böyle hitab edebilir. Biz onun gibi değiliz. (Salât kelimesini
peygamberden başkası için kullanamayız.) Nitekim peygamber aziz ve celil ise de
onun hakkında: "Muhammedün Azze ve Celle" denmez. İşte böylece Ebû Bekir yahut
Ali "Sallallahu Aleyhi ve Sellem" de denmez. Ancak Ali "Ra-dıyallahu Anh" yahut
"Rıdvânullâhı Aleyh" veya buna benzer bir söz söylenir.
Bir kimse hakkında "Sallallahu
Aleyhi ve Sellem" denilmesi âlimlerimizin çoğunluğuna göre tenzîhen mekruhtur.
Bazıları da demiştir ki, evlâ olan ifade terk edilmiş olur: mekruhtur denmez.
Bazıları da, caiz olmaz demişlerdir. Bundan da haram olduğu
anlaşılır.
Peygamberlerden başkası hakkında
yine, hitab olarak yahut cevap olarak "Aleyhisselâm" yahut bunun benzeri söz
söylemek uygun değildir. Çünkü söze selâm ile başlamak sünnettir. Selâmı almak
ise vacibdir.
Sonra peygamberlerden başkası
hakkında kasidlı olarak Salât ve Selâm içindir bu söylenenler. Fakat peygambere
bağlı olarak "Salât ve Selâm" getirmek ihtilafsız caizdir.
Meselâ:
Allâhümme Sallı Alâ Muhammedin ve
alâ Âlihi ve Ashâbihî ve Ezvâ-cihî ve Zürriyyetihi veEtbâ'ihi, denilir. Çünkü
öncekiler böyle söylemekten kaçınmadılar. Bilâkis namazların teşehhüdünde ve
bagka yerlerde böyle söylemekle emrolunduk, yalnız Peygambere Salât getirmekle
değil. Ben bu konuyu, Peygambere Salât ve Selâm getirme bölümünde genişçe daha
önce anlatmıştım.
Bil ki, zekât borcunu ödemekte
zekâta niyet vacibdir. Onun niyeti kalb ile olur. Diğer ibâdetlerde olduğu
gibi... Yine diğer ibâdetlerde olduğu gibi, kalb niyetine dil ile niyet olmazsa
bunun caiz olması ihtilaflıdır. Doğrusu ibâdetin caiz olmamasıdır. Zekât veren
kimse kalbi ile niyet edince, bu niyetle beraber: Bu zekâttır, demesi gerekmez.
Sadece zekata ehil olan kimseye verilir. Zekât olduğunu söylemiş olsa da bir
zarar vermez. En doğrusunu Allah bilir.
Bir zekât, yahut bir sadaka, yahut
bir adak, yahut bir keffaret ve benzeri herhangi bir ibâdeti yapan kimsenin
şöyle demesi müstahabdır:
"Rabbena tekabbei minnâ, înneke
entessemhı'1-alîm."
"Rabbimiz, bizden kabul buyur.
Muhakkak ki Sen (bütün söylenenleri) işitensin, (her yapılanı) bilensin."[3]
Allah Tealâ ve Sübhânehû böyle duâ
yapıldığını İbrahim ve İsmail'den "(Sallallahu Aleyhima ve Seileme) ve İmrân'ın
karısından naklen haber vermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.