Ölümü Çok Anmak
Müstahabdır
351- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) sahih isnadlarla rivayet edildiğine göre,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Lezzetleri kökünden yok edeni
(ölümü) çok anın."[1]
Hastanın Ailesine Ve Yakınlarına
Hastadansormanın Müstehablığı Ve Sorulardan Cevab
Alma
352- îbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre: "Ebû Talib'in oğlu Ali
(Radıyallahu Anh), Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âhirete göç
etmesine sebeb olan hastalığında, huzurlarından dışarı çıkınca, insanlar
sordular: Ey Hasan'ın babası (Hz. Ali): Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
nasıl sabahladı? Cevab verdi:
- Allah'a hamd ile, iyileşir
durumda sabahladı."[2]
Hasta Ne Söyler, Yanında Ne Söylenir, Ona
Ne Okunur, Hali Nasıl Sorulur
353- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, "Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, yatağına girince, iki avucunu bir araya getirir sonra onlara
üfürürdü de avuçlarına şunları okurdu: İhlâs, Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs)
sûrelerini... Sonra elleriyle bedeninden erişebildiği yerleri meshederdi.
Elleriyle başından başlar, yüzünü, vücûdunun ön tarafını sıvardı. Bunu üç kez
yapardı. Aişe (Radıyallahu Anha) anlatır:
- Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) hastalanınca, kendisine böyle okumamı bana
emrederdi."
Buharî'de diğer bir rivayet
şöyle:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, vefat ettiği hastalığında, Ihlâs, Felâk ve Nâs sûreleri ile kendine
üfürürdü. Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) demiştir: (Peygamberin hastalığı)
ağırlaşmca, ben bu sûrelerle ona üfü-rürdüm ve elinin bereketi sebebiyle onun
eli ile meshederdim (üzerine sı-vardım)."[3]
Başka bir rivayet: "(Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hastalanınca, kendine Muavvizati (İhlâs, Felâk ve
Nâs sûrelerini) okurdu ve üf-lerdi." .
Bu hadîsin ravilerinden olan Zührî'ye soruldu:
-
(Peygamber) nasıl üflerdi? Cevap verdi:
- Ellerine üfîerdi sonra onlarla
yüzünü sıvardı.
Ben, derim ki: Daha önce geçen
bölümde bunamış (deli) olan kimse üzerine okunan Fatiha ve diğer sûreler, bu
bölümde de vardır. (Burada da okunmalıdır.)
Hastalara Okunacak Şifâ
Duaları
354- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem:
"İnsan, kendisinin bir şeyinden
şikâyet edince (hastalığını söyleyince) yahut yara yahut bere olunca, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu parmağı ile şöyle söylerdi. Ravi (hadisi anlatan)
Uyeyne oğlu Süfyan, işaret parmağını yere koydu sonra onu kaldırıp şöyle
dedi:
"Bismillah! türbetü arzına
birîkati ba 'zınâ yüşfâ bihî sakîmunâ biizni rabbinâ."
(Allah'ın adıyla; arzımızın
toprağı ve birimizin (insanoğlunun) mayası karışımıyla şifa bulur hastamız,
Rabbimizin izniyle...) Bir rivayet de:
"Türbetü arzına ve rîkatü ba'zmâ"
şeklindedir. Ben de,
"Birîkati ba'zmâ" sözünün manası,
İnsanoğlunun tükürüğü olduğunu alimler söylemiştir,
derim.
îbni Faris demiştir ki; "RÎK"
insanların ve diğer hayvanların tükürüğüdür.[4]
355- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu anha) rivayet edildiğine göre: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, sağ eliyle hastayı sıvayarak Allah'a dua eder ve şöyle
derdi:
"Allâhümme rabbennâsi,
ezhebi'I-be'se. İşfi, entc'ş-şâfî. Lâşifâeillâ şifâuke şifâen lâ yuğâdiru
sekamen.
(Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı
gider, şifa ver; Sen şifa verensin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur; öyle
şifa ver ki, hiç bir hastalık bırakmasın.)”
Diğer bir rivayette de, hastaya
şunu okurdu:
"îmsehi'l-bâse, rabbennâsi;
biyedike'ş-şifâu. Lâ kâşife lehû illâ ente.
(Bu hastaya şifa ver, ey
insanların Rabbi! Şifa Senin (kudret) elindedir; Senden başka onu giderecek
yoktur.)[5]
356- Enes'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o, Sabit'e (Allah kendisine rahmet
etsin) şöyle dedi:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Selîem'in hastaya okuduğunu sana okuyayım mı? Sabit, evet, oku dedi. Enes,
şunları okudu:
"Allâhümme rabbennâsi,
müzhibe'l-be'si işfı ente'ş-şâfî. Lâ şâfıye illâ ente şifâen lâ yuğâdiru
sekamen.
(Ey insanların Rabbi,
hastalıkların gidericisi olan Allah'ım! Şifa ver, şifa veren Sensin. Senden
başka şifa veren yoktur; öyle şifa ver ki, hiç bir hastalık bırakmasın."[6]
Vücut Ağrılarına Karşı Okunacak Şifâ
Duaları
357- Osman b.
Ebi'l-Asî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, kendisi vücûdunda
duyduğu bir ağrıdan Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette bulundu.
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ona şöyle buyurdu:
"Elini, vücudundan ağrıyan yere
koy ve şöyle de:
"Bismillah" (üç defa), yedi defa
da:
"Eûzü büzzetülâhi ve kudretihi min
şerri ma ecidü ve uhâziru" söyle. (Allah'ın adıyla, korktuğum ve duyduğum şeyin
kötülüğünden Allah'ın izzet ve kudretine sığımrım."[7]
358- Sa'd ibnİ
Ebi Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hastalığımda beni ziyarete gelip
buyurdu:
"AMhümmeşfi sa'den, Allâhümmeşfi
sa'den. Allâhümmeşfi sa'den." (Allah'ım Sa'd'a şifa ver, Allah'ım Sa'd'a şifa
ver, Allah'ım Sa'd'a şifa ver.)"[8]
359- Sahih bir
isnadla İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir. O da, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlattı:
"Kim, henüz eceli gelmemiş bir
hastayı ziyaret eder de, yedi defa şunları söylerse, Allah Sübhânehu ve Teâlâ
Hazretleri o hastayı afiyete kavuşturur:
"Es'elüllâhe'l-azîme
rabbe'î-arşi'l-azîmi en yeşfîyeke." (Büyük Arş'ın Rabbi olan büyük Allah'dan
dilerim ki» sana şifa versin.. .)"[9]
360- Abdullah
ibni Amr ibni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir
ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bir hastayı ziyarete gelen adam
şöyle desin:
"Allâhümmeşfi abdeke yenke'leke
adüvven ev yemşî leke ilâ salâtin" (Allah'ım, Senin yolunda düşmanla savaşan
yahud Senin nzân için cenaze namazına giden kuluna şifa ver)"[10]
361- Hazreti
Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Hastalıktan
şikâyet ediyordum da, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana uğradı. Ben
şöyle dua ediyordum: Allah'ım! Eğer ecelim gelmişse, bana merhamet et ve eğer
sonraya kalmışsa, beni (hastalıktan) kaldır. Eğer bu bir belâ ise, bana sabır
ver. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sordu: "Nasıl
söyledin?" Hazreti Ali, söylediklerini Peygambere tekrarladı. Peygamber de
ayağı ile ona dokundu ve şöyle buyurdu: "(Allahümme âfihi) yahud (ravi Şübe'nin
şübhesi olarak) (Al-lahümme'şfihi) (Allahım, buna afiyet ver yahud buna şifa
ver)" Hazreti Ali der ki, artık bundan sonra ağrımdan şikâyet etmedim.[11]
362- Ebû Saîd
El-Hudrî ve Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, her
ikisi Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğine şahid
oldular:
"Kim,
'Lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber"
derse, Rabbi onu doğrulayıp:
"La ilahe illa ene ve ene ek beru
buyurur.
"Lâ ilahe illâllâhu vahdehû lâ
şerike lehu" deyince, Allah:
"Lâ ilahe illa ene vahdî lâ şerike
lî"
(Benden başka tlâh yoktur, yalnız
ben varım, ortağım yoktur) buyurur.
"Lâ ilahe illâllâhu lehu'i-mülkü
ve lehü'l-hamdü" deyince, Allah:
"Lâ ilahe itfa ene lî e'l-mülkü
veliye'1-hamdü." (Benden başka ilâh yoktur, mülk de benimdir, hamd de banadır)
buyurur.
"Lâ ilahe illâllâhu ve lâ havle ve
lâ kuvvete illâ billâh" deyince, Allah:
"Lâ ilahe ene veiâ Aavİe velâ
kuvvete illâ bî."
(Benden başka ilâh yoktur, kudret
ve kuvvetancak benimledir) buyurur.”
Yine Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem buyururdu:
"Kim bunları hastalandığında
söyler de, sonra ölürse, ateşin acısını tadmaz."[12]
363- Ebû Saîd
El-Hudrf den (Radıyallahu Anh) sahîh isnadlarla rivayet edildiğine göre:
"Cibril, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem'e gelip dedi
ki:
- Ey Muhammed (A.S.), şikâyetin
var mı (hasta mısın)? Peygamber:
-
Evet, dedi. Cibril, şunları söyledi:
"Bismillah! erkîke, min külli
şey'in yü'zîke, min şerri külli nefsin ev aynin hâsidin. Aîlâhu yeşfîke,
bismillâhi erkîke.
(Allah'ın adıyla, sana eziyet
veren her şeyden, her canlının şerrinden yahud herhasedçinm gözünden seni
Allah'a sığındırırım. Allah sana şifa verir. Allah'ın adayla seni Allah'a
sığındırırım."[13]
364- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir A'rabiyi ziyaret için yanına vardı. Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta ziyaretine gittiği zaman söylediği şu sözü
ona da söyledi: "Lâ be'se tahûrun inşâellâh" (Üzüntü yok, İnşaallah günahları
temizlemeye sebeb olur)"[14]
365- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine
göre: "Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir A'rabiyi ziyaret
için yanına vardı. O, sıtmalı idi. Peygamber buyurdu:
"Keffâretün ve tahûrun"
(Hastalığın) günahları örter ve temizler."
366- Ebû
Ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "Sizden birinizin, elini hastanın
alnına yahud eli üzerine koyup da, nasıi olduğunu sorması, hasta ziyaretinin
tamamındandır." Bu ifade, Tirmizî'nindir. İbni Sünnî'nin rivayeti ise şöyle:
"Elini hastanın üzerine koyup da: Nasıl sabahladın yahud nasıl akşamladın? diye
sorman, hasta ziyaretinin ta-marmndandır."[15]
367- Selman'dan
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Ben hasta iken,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyaret etti. Bana: Ey Selman!
Allah senin hastalığına şifa versin, günahını bağışlasın ve ecelinin müddetince
dinine ve bedenine afiyet versin, buyurdu."[16]
368- Osman Ibni
Affan'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
"Hasta olmuştum da, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni Allah'a sığındırırdı (Allah seni hastalıktan
korusun, derdi). Bir gün beni sığındırıp şöyle dedi:
"Bismillâhirrahmânirrahîm, üîzüke
billahi'l-ehadi's-samedi ellezîlem yelid ve lem yûîed ve lem yekûn Jehû küfüven
ehadün min şerri mâ tecidü.
(Bismillâhirrahmânirrahîm,
duyduğun hastalığın şerrinden, doğmayan, doğrulmayan, kendisine hiç bir şey denk
olmayan, her şey kendisine muhtaç olan eşsiz bir Allah'a seni sığındırırım).
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gitmek için ayağa kalkınca buyurdu: Sen
bu sözlerle Allah'a sığın. Siz bu sözlerin benzeri ile Allah'a sığınmadınız."[17]
Hastaya, Hasta Sahibinin Ve Ona Hizmet
Edenin İyilik Tavsiye Etmesi, Zor Ve Zahmetli İşine
Katlanıp
Sabretmesi
(Kısas yahud dayak yahud bunlardan
başka sebeblerle ölümü yaklaşana da aynı tavsiye yapılır.)
369- îmran ibni
Husayn'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Cüheyne kabilesinden
bir kadın zinadan hamile olduğu halde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
gelip şöyle dedi: Ya Rasûlallah! Ben zina cezasına düştüm, cezasını bana uygula.
Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kadının velisini huzuruna
çağırıp ona buyurdu: "Ona iyi muamele et. Doğurunca onu getir. Adam da emri
yerine getirdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadın için ceza
uygulanmasını emretti de, (üzeri açılmasın diye) elbiseleri üzerine bağlandı
sonra recmedilerek emir yerine getirildi. Sonra cenaze namazı kılındı."[18]
Baş Ağrısı, Ateş Ve Bunlardan Başka
Ağrılar İçin Okunacak Dualar
370- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûhıllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, bütün ağrılardan ve ateşli hastalıktan dolayı şöyle demeyi
kendilerine öğretirdi:
"Bismiîlâhi'l-kebîri, neûzü
biMhi'l-azîmi min şerri ırkın ne'aarin ve min şerri
harrin-nâri.
(Büyük Allah'ın adıyla, fışkıran
damarın kötülüğünden ve ateşin hararetinin şerrinden yüce Allah'a sığınırız)"[19]
Bir de, insanın kendi üzerine
Fatiha'yı, thlâs sûresini, Muavvizeteyni okuması ve ellerine üfürmesi uygundur;
nitekim açıklaması geçmişti. Ayrıca musîbet duasını daha önce söylediğimiz gibi
okumalıdır.
Kızgınlık Olmaksızın, Sabırsızlıkla Telaş
Göstermeksizin Hastanın Halini Açıklamasında Ve Bende
Ağrı
Var, Ateşim Var Yahud Bunlara Benzer Söz
Söylemesi Caiz Olduğu Gibi, Kerahet De
Yoktur.
371- Abdullah
ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle
demiştir:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ateşli bir hastalığa tutulmuş iken, yanına vardım. Ona elimle dokunup
dedim ki: Sen de şiddetli bir şekilde ateşlenir misin?
Buyurdular:
- Evet, sizden iki erkek
ateşlendiği gibi (ateşlenirim)."[20]
372- Sa'd İbni
Ebi Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
"Bende olan şiddetli ağrıdan
dolayı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyarete geldi. Ben dedim ki:
Gördüğün hal başıma geldi. Ben, mal sahibiyim; fakat bir kızımdan başka mirasçım
yoktur." Sonra hadisin devamını anlattı ravi…[21]
373- Kasım ibni
Muhammed'den rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: Hazreti Aişe
(Radıyallahu Anha): "Vay başım!., dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem de: Daha doğrusu, vay benim başım! buyurdu." Sonra ravi
hadisin tamamını anlattı. (Bu hadis, bu lâfızla Mürseldir).[22]
İnsanın Başına Gelen Bir Zarar İçin Ölümü
İstemek Mekruh İse De, Dinindeki Bir Fitneden
Korkunca
Onu İstemek
Caizdir.
374- Enes'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Hiç biriniz, kendisine isabet eden bir
zarardan dolayı asla ölümü istemesin. Eğer çaresiz bir şey yapacaksa şöyle
desin: Yaşamak benim için hayırlı ise bana sağlık ver. Ölüm benim için hayırlı
ise, beni öldür." Arkadaşlarımızdan ve diğer alimlerden bir kısmı demiştir ki,
eğer bir zarar veya musibetten dolayı ölüm isteniyorsa, bu mekruhtur. Fakat
zamanın bozukluğundan dolayı dine gelecek noksanlıktan korkarak ölüm istenirse,
bunda kerahet yoktur.[23]
Ölümün Kutsal Yerlerde Olması İçin Duâ
Etmenin Müstehaplığı
375-
Mü'minlerin annesi olan Hazreti Ömer'in kızı Hazreti Hafsa'-dan (Allah her
ikisinden razı olsun) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Ömer (Radıyallahu
anh) şöyle dua etti: Allah'ım! Senin yolunda şehidol-makla beni rızıklandır ve
ölümümü de, Senin Peygamberinin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beldesinde yap.
Ben (babama) sordum: Bu nasıl olur? Bana cevaben: Allah dileyince onu bana
verir, buyurdu.[24]
Hastanın Gönlünü Hoş Tutmak
Müstehabdır
376- Ebu Saîd
EI-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) zayıf bir isnadla rivayet edildiğine göre,
demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:
"Bir hastanın yanına vardığınız
zaman, eceli hakkında güven verin (onu hoş tutup ona yaşama ümidi verin). Çünkü
sizin bu tutumunuz, hiç bir şeyi geri çevirmez; fakat onun gönlünü hoş kılar.
"[25]
HASTAYA NE SÖYLENİR, bölümünde
îbni Abbas'dan rivayet edilen hadîs, bu hadîsin manasını kapsar. O da: "Zararı
yok, günahları temizleyicidir, inşaallah" mealinde geçen hadisi
şeriftir.
Hasta Kimse, Akıbetinden Korkunca, Onun
Korkusunu Gidermek Ve Rabbına Karşı Zannını
Güzel
Yapmak İçin Ona Güzel İş Ve Hallerinin
Söylenerek Övülmesi
377- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Hazreti Ömer sû'i kasde
uğrayıp yaralanınca, kendisi ondan korkuyu gidermeğe çalışarak ona şöyle
demişti:
Ey mü'minlerin emiri! Bütün bunlar
(Allah'a hesab verme korkusu yerinde) değil. Gerçekten sen, Allah'ın Resulüne
(S.A.V) arkadaşlık ettin; ve onunla arkadaşlığı güzel yaptın. Sonra Peygamber
senden razı olarak ayrıldı. Sonra Ebû Bekir'e arkadaşlık ettin ve onunla
arkadaşlığı güzel yaptın. Sonra o, senden razı olarak ayrıldı. Sonra
müslümanlarla arkadaşlık ettin ve onlarla arkadaşlığı güzel yaptın. Eğer sen
onlardan (ölür de) ayrıhrsan, muhakkak onlar senden razı olarak onlardan
ayrılırsın.
Böylece ravi hadisin tamamım
anlattı. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) da, İbni Abbas'm şu sözlerine cevaben:
Bu anlattığın hal, yüce Allah tarafındandır.[26]
378- İbni
Şümâse'den rivayet ettiğimize göre şöyle anlatmıştır: Amr ibni'1-Âs, ölümüne
yakın bir zamanda devamlı ağlarken biz onun yanında bulunduk. Başını duvara
doğru çevirmişti. Oğlu şöyle demeğe başladı: Babacığım, Resülüllah Sallallahu
Aleyli ve Sellem sana şöyle müjde vermedi mi? Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem seni şu şekilde müjdelemedi mi? Bunun üzerine babası yüzünü çevirip
şöyle dedi: Bizim en faziletli saydığımız şey "Lâ İlahe İllallah ve enne
Muhammeden Resülüllah (Allah'dan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın
resulüdür) sözünden ibarettir ve buna şahidlik etmektir. Sonra ravi hadisin
tamamını anlattı.[27]
379- Kasım ibni
Muhammed ibni Ebi Bekir (Radıyallahu Anhüm)den rivayet edildiğine göre, Hazreti
Aişe (Radıyallahu Anha) hastalandı. îbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) gelip dedi
ki: Ey mü'minlerin annesi! Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu
Bekir'in (Radıyallahu Anh) yanlarına (en şerefli yere)
varıyorsun.
Bunu, yine Buharı, İbni Ebî
Müleyke'nin rivayetinden şöyle anlatmıştır: Hazreti Aişe Ölüm döşeğinde iken,
İbni Abbas onun ziyaretine girmek için izin istemesi üzerine, Hazreti Aişe
buyurdu: Korkarım ki, gelir de beni över. Hazreti Aişe'ye: O, müslümanların
ileri gelenlerinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in amcazadesidir,
denildi. Hazreti Aişe: Ona izin verin gelsin, dedi. İbni Abbas (yanma varınca)
sordu:
-
Kendini nasıl buluyorsun? Cevab verdi:
-
Eğer müttakî isem, hayır üzereyim. İbni Abbas:
- İnşaallah hayır üzeresin: Sen
Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesisin ve senden başka bakire ile
deevlenmemiştir ve (uğradığın iftiradan dolayı) Allah'dan beraatın nazil
olmuştur, dedi.[28]
Hastanın İştahını
Sormak
380- Enes'den
(Radıyallahu Anh) zayıf bir isnadla rivayet edildiğine göre şöyle
anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, hasta olan bir adamı ziyaret için yanına vardı da ona sordu: Bir şey
yemek ister misin, arzu eder misin? Adam, evet, dedi. Peygamber de ona
verilmesini istedi.”[29]
381- Ukbe ibni
Âmır'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
''Hastalarınızı yemeğe
zorlamayınız; çünkü Allah, onları yedirir ve içirir."[30]
Hastadan Ziyaretçilerin Dua
İstemesi
382- Sahih
yahud hasen bir isnadla Meymun ibni Mihran'dan, sonra Ömer îbni Hattab'dan
(Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, (ilk ravi Hazreti Ömer) demiştir
ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir hastayı ziyarete
vardığın zaman, sana dua etmesini ondan iste; çünkü onun duası, meleklerin duası
gibidir."[31]
Hastaya İyileştikten Sonra Öğüt Vermek
Tevbe Ve Adak Gibi, Allah'a Verdiği Sözde Durmayı
Ona
Hatırlatmak
Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Verilen sözü yerine getirin, çünkü sözünden cayan sorumludur."[32]
Yine buyurmuştur: "Sözleştikleri
zaman sözlerinde sadık kalanların... işleri hayırlıdır. "[33]
Bu husustaki ayetler çoktur ve herkesçe bilinmektedir.
383- Havvât
ibni Cübeyr'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
Ben hastalanmıştım da, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyarete gelip buyurdu: "Ey Havvât! Sıhhatin
iyileşti. Ben de: Senin bedenin de, ya Resûlallah!... dedim. Bana buyurdu:
Allah'a verdiğin sözü yerine getir. Ben: Aziz ve Yüce Allah'a bir şey adamadım,
dedim. O, hayır dedi: Allah Teâlâ, hastalanan her mü'min kula muhakkak bir
hayır verir, (ona kusurlarını gösterip tevbe yollarını açar, adaklar yaptırır).
O halde Allah'a verdiğin sözü yerine getir."[34]
Sağlığından Ümidini Kesenin Okuyacağı
Dualar
384- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle
anlatmıştır:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ölüm halinde idi ve yanında, içinde su bulunan bir kab vardı, elini kaba
koyuyor sonra yüzünü su ile siliyordu. Sonra şöyle
buyuruyordu:
"Allâhümme e'innî aîâ
ğamarâti'l-mevti ve sekerâti’I-mevti."
(Allah'ım! Ölümün şiddetine ve
ölümün dehşetine karşı bana yardım et.)[35]
385- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle
anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem bana yaslanmış bir halde iken şöyle buyurduğunu
işittim:
"Allâhümmeğfir lî verhamnî ve
elhıknî birrefîkıl-a'lâ.." (Allah'ım! Bana mağfiret et, bana rahmet et ve beni
en yüce dosta kavuştur."[36]
Ölüm döşeğinde, çok Kur'an okumak
ve zikir yapmak müstahabdır. Sabırsızlık tepkisi göstermek, huysuzluk yapmak,
sövmek, münakaşa yapmak ve din işi olmayan işler üzerinde çekişmek
mekruhtur.
Yine hastanın hem kalbi, hem de
dili ile Allah'a şükretmesi, yaşadığı anların dünya vakitlerinin sonu olduğunu
düşünüp son zamanını hayırla tamamlamaya gayret etmesi, ödünç veya emanet aldığı
şeyleri geri vermesi, hak sahîbleriyle, zevcesiyle, ebeveyni ile, çocuklarıyla,
hizmetçile-riyle, komşularıyla, arkadaşlarıyla ve iş birliği yaptığı kimselerle,
ilgi kurduğu zatlarla da helallaşması müstahabdır.
Eğer çocuklarının dedesi yoksa,
çocuklarının işleri için velayete yetkili birine vasıyyette bulunmak uygundur.
Hemen yapamayacağı işler İçin de vasıyyette bulunmalıdır: Borçları ödemek
gibi...
Bir de, Allah'ın kendisine
merhamet edeceği güzel bir inanç taşıması, Allah'ın yaratıkları arasında hakir
bir kul olduğunu unutmaması, Allah'ın kendisine azâb etmekten müstağni olduğunu
ve onun İbâdetine muhtaç olmadığını bilmesi, Allah'ın kulu olduğunu, yalnız
Allah'dan af, ihsan, bağış istenebileceğini hatınnda tutması
uygundur.
Kur'ân-ı Kerim'den müjde
ayetlerini seçerek tatlı sesle okuması yahud başkasının okuyup onun dinlemesi mü
stahab olduğu gibi, müjde veren hadis-i şerifleri, iyi kimselerin hikâyelerini
ve ölüm zamanındaki hallerini okuması da müstahabdır.
Hayırlarını çoğaltmalı, namazlara
devam etmeli, din bakımından uygun olmayan işleri terk etmeli, güç işlere
sabretmeli, din işlerinde gevşeklik göstermemelidir; çünkü en çirkin şey,
ahiretin tarlasından ibaret olan dünyadan kalan son vaktini, kendisine vacib
yahud gerekli olan işlerde aşırılıkla geçirmektir.
Şu anlatılan hususlardan,
kendisini alıkoyacak kimsenin sözünü kabul etmemek uygundur; çünkü bu gibilerle
imtihan olunur. Böyle hareket eden, ya cahil arkadaştır yahud gizli bir
düşmandır. Bunun sözünü kabul etmemelidir. Ömrünü en mükemmel hallerle
tamamlamaya gayret göstermelidir.
Ailesine ve arkadaşlarına,
hastalığı zamanında kendisine karşı sabırlı olmalarını, hareketlerine tahammül
etmelerini tavsiye etmeli ve aynı zamanda ölümünden sonra sabır gösterip
ağlamamalarını da onlara öğüt vermelidir. Onlara demelidir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'-den şu sahîh hadis varid olmuştur." "Ölü, üzerine
ailesi tarafından yapılan ağlamaktan dolayı azab çeker." Bunun için, dostlarım,
azabıma se-beb vermekten sakının. Ayrıca geriye bıraktığı çocuk ve yakınlarına
yumuşak muamelede bulunulmasını tavsiye etmeli, dostlarına da yakınlarının iyi
davranmasını yakınlarına öğütlemelidir. Yine Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in şu sahih hadislerini onlara öğretmelidir: "İyiliklerin en iyisi, baba
dostlarının ehline ilgi gösterip iyilik yapmaktır."
Yine Sahîh olarak varid olmuştur:
"Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hazreti Hatice (Radıyallahu Anha) vefat
ettikten sonra, onun dostlarına ikram ederdi."
Bir de, cenazelerde bid'at haline
gelen adetlerden sakınmalarını önemle tavsiye etmeli ve onlardan sağlam söz
almalıdır. Öldükten sonra, arkasından dua etmelerini ve zaman boyunca kendisini
unutmamalarını istemelidir. Zaman zaman ziyaretçilerine: Bende ne zaman bir
kusur görürseniz, beni iyilikle uyarınız ve bu hususta bana öğüt veriniz. Çünkü
ben, gaflet, tenbellik ve ihmalkârlıkla karşı karşıyayım. Bir kusur işlediğim
zaman bana neş'e verin ve bana bu dehşetli uzun yolculuğumda yardım
edin.
Bu bölümle ilgili olarak
anlattıklarımın delilleri, bilinen meşhur şeylerdir. Bunlar ayrıca bir yekûn
tutarlar.
İnsana can çekişme hali
gelince:
"Lâ ilahe
illallah"
Sözünü çoğaltmalı ki, bu, son sözü
olsun.
386- Muaz ibni
Cebel'den (Radıyallahu Anh) meşhur hadîs olarak rivayet edildiğine göre,
demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:
"Kimin son
sözü:
"Lâ ilahe
illallah"
(Allah'dan başka hiç bir ilâh
yoktur) cümlesi olursa, Cennet'e girer.”[37]
387- Ebu Said
El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resülüllah
Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "(Ölüm döşeğinde olan)
ölülerinize
"Lâ ilahe illallah" sözünü telkîn
ediniz."[38]
Alimler demiştir ki, eğer hasta
"Lâ ilahe illallah" demezse, yanında bulunan kimse ona bu tevhid sözünü telkîn
etsin. Ancak onu daraltıp sözü reddetmemesi için, yumuşak şekilde telkîn
yapmalıdır. Ölüm döşeğinde olan hastaya bir defa tevhid kelimesi telkîn
edilince, ona, başka bir söz araya girmeden telkîn tekrarlanmaz (ona: Lâ ilahe
illallah, söyle diye ısrarda bulunulmaz.)
Telkîn edilen sözün hasta
tarafından istekle benimsenmesine yardım olması için, telkîn yapan kimsenin emin
bir şahıs olması müstehabdır.
Alimlerimizden olan bir gurup
şöyle demiştir: Biz şu sözü söyleyerek telkîn yaparız:
"Lâ ilahe illallah muhammedün
resûlüttâh"
Fakat çoğunluk bunu
kısaltarak
"Lâ ilahe
illâllah"
Sözü ile yetinmiştir. Ben
"Mühezzeb" şerhinin cenazeler bölümünde, bu konuyu delilleriyle beraber uzun
boylu anlattım.
Ölünün Gözü Kapatılınca Okunacak
Dualar
388- Ümmü
Seleme'den (Müminlerin annesi Hind'den Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine
göre şöyle anlatmıştır:
"Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, Ebû Seleme'nin yanına girdi (ki, o son nefeslerini vererek) gözünü
dikmişti. Peygamber onu kapadı ve sonra buyurdu: Can alındığı zaman, göz onu
takip eder. Sonra onun ailesinden bazı kimseler feryad edip ağlaştılar. Bunun
üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Kendinize hayırdan başka
bir şeyle duâ etmeyiniz (bağırıp çağırmanız aleyhinizedir); çünkü melekler
sizin söylediklerinize âmin derler (böylece iyi olmayan sözlerinize âmin derler
de, aleyhinize duâ etmiş olursunuz). Sonra buyurdu:
- Allah'ım! Ebu Seleme'ye mağfiret
et; onun derecesini, hidayete eren-lerinkine yükselt. Gelecek nesillerde onun
yerine geçecek salih kimseler ver. Ey âlemlerin Rabbı! Bize ve ona mağfiret
buyur. Onu, kabrinde genişliğe kavuştur ve onu orada nurlandır."[39]
389- Büyük
Tabi'i Bekir ibni Abdullah'dan rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
Ölünün gözünü kapadığın zaman
şöyle söyle:
"Bismillâhi ve alâ milleti
resûtillâhi"
(Allah'ın adıyla, Allah'ın
Resulünün dini üzere (bulunasın)...) Cenazeyi taşıdığın zaman, Bismillah, de
sonra onu taşıdığın süre teşbih yap (Sübhânellah), söyle."[40]
Ölü Yanında Okunacak
Dualar
390- Ümmü
Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Hasta yahud ölü yanında
bulunduğunuz zaman, hayır söyleyin (hem ona, hem de kendinize iyilik isteyiniz);
çünkü melekler, sizin söylediklerinize âmîn derler, istediğinizin olması için
AUah'dan kabul dileğinde bulunurlar.)"
Ümmü Seleme (R.A) devamla
demiştir: (Kocam) Ebû Seleme ölünce, ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
gittim de, dedim ki:
—
Ya Resûlallah, Ebû Seleme vefat etti. Bana
buyurdular:
—
Sen şöyle söyle:
"Allâhiimme'ğfir lî ve lehû ve
a'kıbnî minhu ukbâ haseneten" (Allah'ım, bana ve ona mağfiret et ve hana ondan
daha hayırlısını ver.)
Ben de bunu söyledim de, Allah
bana, ondan daha hayırlısı olan Muham-med Sallallahu Aleyhi ve Selîem'i (koca
olarak) verdi.[41]
391- Sahabî
olan Ma'kal ibni Yesar'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir
ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem şöyle buyurdu.
"Ölüleriniz üzerine Yâsîn
(sûresini) okuyunuz."[42]
Ben derim ki, bunun isnadı zayıftır;
isnadlarmda hali bilinmeyen kimseler vardır. Fakat Ebû Davud bunu zayıf
saymamıştır. Ebû Davud'un oğlu Mücalid'den, o da Şâ'bî'yden rivayet ederek şöyle
demiştir:
Ensar (Medîne'li ashab), ölü
yanında bulundukları zaman (henüz can vermemişken yahud ölüp de gasledilmişse),
Bakare Sûresini okurlardı. Mü-cahid, zayıf bir ravidir.
Ölü Sahihlerinin Okuyacağı
Dualar
392- Ümmü
Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: Hangi kula bir musibet
gelir de, şunları söylerse, muhakkak ki Allah Teâlâ ona musibeti sebebiyle sevab
verir ve onun yerine kendisine ondan daha hayırlısını ihsan buyurur. "Ümmü
Seleme (Radıyallahu Anha) demiştir: (Zevcim) Ebû Seleme vefat edince, Resûlüllah
bana emrettiği şekilde söyledim de, Allah Tealâ bana ondan daha hayırlısı olan
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i verdi:
"înnâ lillâhi ve innâ ileyhi
râciûn. Allâhümme'cürnî fî musibeti ve-hlif li hayren
minhâ."
(Biz Allah'ın kullarıyız ve O'na
döneceğiz. Allah'ım, musibetimde bana sevab ver ve ondan daha hayırlısını bana
ihsan et.)"[43]
393- Ümmü
Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu:
"Sizden birinize, bir musibet
(ölüm) gelince, şöyle desin:
"İnnâ lillâhi ve innâ üeyhi
râciûn. Atiâhümme indeke ahtesibü musî betî fe'cürnî fîhâ ve ebdilnî bina hayran
minhâ."
(Biz, Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz.
Allah'ım! Musibetimin sevabını Senin katından istiyorum; ondan dolayı bana
mükâfat ver ve ondan ötürü, bana ondan daha hayırlısını ver.)"[44]
394- Ebû Musa
EI-Eş'arf den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, ResûlüUah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Kulun çocuğu öldüğü zaman, Allah
Teâlâ, meleklerine sorar: kulumun çocuğunu (canını) aldınızmı?
Melekler:
—
Evet, derler. Allah:
—
Onun kalbinin meyvasını aldınız? buyurur. Onlar:
—
Evet, derler. Allah sorar:
—
Kulum ne söyledi? Onlar derler ki:
—
Kulun Sana hamd etti ve istirca' yaptı (İnnâ lillâh ve innâ ileyhi
râci-ûn, dedi). Allah Tealâ buyurur:
— O kuluma Cennette bir ev yapın
ve ona Hamd evi adım verin,"[45]
395- Ebû
Hüreyre'den rivayet edilen bu hadîsi şerif, geçen hadîsin manasını ifade eder.
ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur: "Allah Tealâ şöyle buyurur:
Hangi mü'min kulumun dünya ehlinden sevgilisini alırım da, sonra onun için
sevab isterse, katımda onun mükâfatı cennetten başkası değildir."[46]
Arkadaşının Ölüm Haberini Duyanın
Okuyacağı Duâ
396- îbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ölüm bir korkudur (sabır işidir).
Sizden birinize, arkadaşının ölüm haberi gelince, şöyle
desin)
"înnâ lillâhi ve innâ ileyhi
râciûn ve innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn."
(Biz Allah'ın kullarıyız ve O'na
varacağız ve Rabbîmize döneceğiz. Allah'ım! Onu senin katında iyi kimseler
arasında yaz ve onun kitabını en yükseklerdekiler arasında yap. Geride kalan
ailesi içinde onun yerine geçecek kimse ver. (musibetine katlanma) sevabından
bizi mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye düşürme.)"[47]
İslâm Düşmanı Birisinin Ölüm Haberini
Duyanın Okuyacağı Duâ
397- îbni
Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle
anlatmıştır:
"ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in huzuruna varıp dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! Azız ve Yüce olan Allah,
Ebû Cehil'i öldürdü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Elhamdüllâlillezî nasara abdehû
ve eazze dinehû."
(Kuluna Peygamberine) yardım eden
ve dînini yücelten Allah'a hamd olsun.)[48]
Ölü Üzerine Feryad Edip Ağlamak Ve
Cahiliyet Duası İle Dua Etmek Haramdır
Musibet (Ölüm) zamanında, islâmla
bağdaşmayan (islâmdan önceki âdetler üzere baş-saç yolarak, elbise yırtarak,
bağırıp çağırarak) dualarda bulunmanın haram olduğu üzerinde alimler ittifak
etmişlerdir.
398- Abdullah
ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki,
ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"(Ölünün arkasından) yanakları
tokatlayan, yakalan yırtan ve (islâmdan önceki) cahiliyet duâsıyla duâ eden
bizden değildir."
Müslim'in rivayetinde: "Yanakları
tokatlayan yahud cahiliyet duâsıyla dua eden yahud yakaları yırtan bizden (bizim
yolumuzda gidenlerden) değildir." şeklindedir.[49]
399- Ebû Musa
El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "ölü arkasından feryat edip çağıran kadından, saç
yolandan ve elbise yırtandan kendini berî kılmıştır. "[50]
Bütün bunlar, alimlerin görüş
birliği ile haramdır. Yine saçları dağıtmak, yanaklara vurmak, yüzü tırmalamak,
ah vah deyip felâket dualarında bulunmak da haramdır.
400- Ümmü Atiyye'den (Radıyallahu Anha) rivayet
edildiğine göre, şöyle demiştir:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, ölü arkasında feryad ederek ağlamayacağımıza dair bizden söz aldı.”[51]
401- Ebû
Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resüîüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsanlarda iki şey vardır ki,
onları bu iki şey küfre kadar götürür (yahud onlar, kâfirlerin
âdetlerindendir). Onlardan biri, nesebe (insanların şeref ve namuslarına) dil
uzatmak, diğeri de, ölü arkasında feryad ederek ağlamaktır. "[52]
402- Ebû Saîd
El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, ölü arkasından feryad ederek ağlayan kadına ve dinleyiciye lanet etmiştir."[53]
Bilinmelidir ki, ölü arkasından
ağlama (niyahet), sesi yükselterek ölünün iyiliklerini sayma halidir. Bir de,
ağlayarak onun iyiliklerini saymaktır, denmiştir.
Bizim (Şafi'î) alimlerimiz
demişlerdir ki, ağlamada aşırı derecede sesi yükseltmek haramdır (Hanefî'lerde
tahrimen mekruhtur.) Ancak feryad etmeyerek ve iyiliklerini saymayarak ölü
üzerine ağlamak haram değildir.
403- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Resûiüllah Sallallahu
Aleyhi ve sellem (hasta olan) Sa'd İbni Ubâde'yi ziyaret etti. Beraberinde
Abdurrahman ibni Avf, Sa'd ibni Ebî Vakkas ve Abdullah ibni Mes'ud vardı.
Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ağladı. însanlar, Resûiüllah Sallalahu
Aleyhi ve Sellem'in ağlayışını görünce, onlar da ağladılar. Bunun üzerine
buyurdu:
- Dinleyiniz! Allah, gözün
yaşarmasıyla ve kalbin üzülmesiyle azab etmez; fakat sununla (diline işaret
etti) azab eder yahud merhamet eder, (Dil iyi söylerse, sevab alır, kötü
söylerse azab çeker)"[54]
404- Üsâme ibni
Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre:
"Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in kızının (Zeyneb'in) oğlu ölüm halinde iken, çocuk Peygamberin huzuruna
kaldırıldı. Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gözlerinden yaş aktı.
Bunun üzerine Sa'd, Peygambere sordu: Bu (ağlayışın) nedir, ey Allah'ın Resulü?
Buyurdular: Bu bir acımadır ki, Allah onu, kullarının kalbine koydu. Allah da,
kulları içinde merhametli olanlara rahmet eder.”[55]
405- Enes'den
(Radıyallahu Anh) rivayet ediliyor ki: "Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
oğlu İbrahim'in ölümüne yakın bir zamanda yanına vardı da, Peygamber
Sallalllahu Aleyhi ve Sellem'in gözleri yaşarmaya başladı. Bunun üzerine,
Abdurrahman ibni Avf dedi ki: Sen de mi, ya Resûlallah (ağlıyorsun)?
Buyurdular:
Ey Avf'ın olu (Abdurrahman)!
Ağlamak, merhamet gereğidir. Sonra arkasından bir söz söyledi (veya ikinci kez
gözleri yaş akıttı) da şöyle buyurdu:
Göz yaşarır, kalb da üzüntü duyar.
Biz ancak Rabbımızı razı kılacak şeyi söyleriz. Ey İbrahim, biz de senin
ayrılmanla üzüntülüyüz."[56]
Anlattığım şekilde hadîsler çoktur
ve meşhurdur.
Sahîh olan hadîslere gelince: "Ölü
kendi ailesinin ağlamasından dolayı azab görür, "hadîsi şerifi, mutlak olarak
zahirî manasında değildir, te'vil olunur. Bunun te'vilinde alimler birbirinden
ayrı hükümler vermişlerdir. Allah bilir, bunların en uygunu şudur: Eğer ölü,
ailesine ağlamaları için vasiyet etmiş veya başka bir şekilde sebebiyet
vermişse, o zaman azab çekmeye hak kazanır. Ben bütün bunları yahud bunların
çoğunu "Mühezzeb" adlı kitabın cenazeler bölümünde anlattım. En doğrusunu Allah
bilir.
Alimlerimiz demişlerdir ki,
ölümden önce ve sonra ağlamak caizdir. Fakat şu sahîh hadîs-i şerifin
delaletiyle, ölümden önce ağlamak daha iyidir: "Ağlamak gerekirse, asla ağlayıcı
(kiralık kadın) ağlamasın. Allah kendisine rahmet etsin, İmam Şafiî ve
arkadaşları, öldükten sonra ağlamanın tenzihen mekruh olduğuna hükmetmişlerdir,
haram olmaz demişlerdir. Yukardaki hadîsi de, kerahete
hamletmişlerdir.
Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde
Bulunmak)
406- Abdullah
ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallalluhu
Aleyhi ve Selİem buyurdu: "Kim, bir musî-bete düşeni taziyede bulunursa, onun
(sabır) mükâfatını alır."[57]
407- Ebû
Berze'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Çocuğunu kaybedene kim taziyede
bulunursa, ona cennette bir hırka giydirilir.”[58]
408- Abdullah
ibni Amr ibni'l-Â's'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilen uzun hadîste şu
kısım vardır: Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Fâtımâ'ya
buyurdu:
"Ey Fâtıma, seni evinden çıkaran
nedir? Fatıma cevab verdi: Bu ölünün ailesine geldim de, ölülerine rahmet
dileğinde yahud onlara sabır tavsiyesinde bulundum, ölüleri sebebiyle...'[59]
409- Amr ibni
Hazm'dan (Radıyallahu Anh) güzel bir isnadla rivayet edildiğine göre, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Hangi mü'min, kardeşine,
musibetinden dolayı taziyede bulunursa, kıyamet gününde Allah ona keramet
(iyilik) elbiselerinden giydirir."[60]
Bil ki, taziye, ölü sahibini
teselli edecek söz söylemek ve ona sabır dilemektir. Böylece üzüntüsü
hafifletilir ve musibeti küçültülür. Bunu yapmak müstahabdır. Çünkü bunda,
iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak vardır. Aynı zamanda Allah Tealâ'mn şu
emri içine girer: "İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın."[61]
Taziyenin meşruiyyetine dair en
güzel delil budur.
Sahîh bir hadîste, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Kul, kardeşinin
yardımında bulundukça, Allah da kulun yardımında
bulunur."
Yine bilinmelidir ki, taziye, ölü
gömüldükten sonra ve gömülmeden önce müstahabdır. Alimlerimiz demişlerdir ki,
taziyenin vakti, ölüm anından başlayıp definden üç gün sonraya kadar devam
eder. Burada üç gün yaklaşık bir ifadedir, yoksa müddet olarak kesinleştirilmiş
değildir. Arkadaşlarımızdan Şeyh Ebû Muhammed El-Cüveynî de böyle
söylemiştir.
Diğer alimlerimiz demişlerdir ki,
üç günden sonra taziye mekruhtur; çünkü taziye, musibet çekenin kalbini
rahatlandırmak içindir. Çoğunlukla üç günden sonra kalb üzüntüden kurtulur.
Artık bir daha kederi tazelemek uygun düşmez. Alimlerimizin çoğunluğu böyle
söylemişlerdir.
Alimlerimizden Ebu'l-Abbas ibn-i
El-Kass demiştir ki, üç günden sonra taziyede bulunmakta bir beis yoktur. Zaman
ne kadar uzasa taziye devam eder. Bunu, İmamı Haremeyn de, alimlerimizin
birinden aynen hikâye etmiştir. Benimsenen şudur: Alimlerimizin yahud onlardan
çoğunun istisna etmiş oldukları iki durum dışında, taziye üç günden sonra
yapılmaz. İki durum şudur: Defin zamanında taziye eden ile musibet sahibinden
biri bulunmaz da, üç günden sonra buluşurlarsa taziye edilir, bunda beis
yoktur.
Yine alimlerimiz demişlerdir ki,
ölüyü definden sonra taziyede bulunmak, definden önce bulunmaktan daha
faziletlidir; çünkü ölü sahibleri, ölüyü gömmek için hazırlık halindedirler, hem
de definden sonra kederleri ayrılığından dolayı daha çok olur. Eğer definden
önce, ölü sahiblerinde şiddetli bir keder ve sabırsızlık görülürse, onları
sükûnete kavuşturmak için, definden önce taziye yapılır. En doğrusunu Allah
bilir.
Taziyeyi Umumi
Yapmak
Ölünün bütün ailesini, erkek
olsun, kadın olsun akrabalarını umûmî olarak taziye etmek müstahabdır. Ancak
genç kadınları yalnız mahremleri taziye eder. Alimlerimiz demiştir ki,
salihleri, zayıfları ve çocukları taziye etmek daha
Önemlidir.
Taziye İçin Oturup Beklemek
Mekruhtur
îmam Şafi'î ve alimlerimiz (Allah
onlara rahmet etsin) demişlerdir ki, taziye için oturup beklemek mekruhtur.
Şöyle açıklamışlardır:
Mekruh olan, ölü sahihlerinin bir
evde toplanarak kendilerini taziyeye gelecek olanları beklemeleridir. Uygun
olan, herkesin işine dönmesidir. Bu taziye için oturup beklemenin kerahetinde
erkekle kadın arasında bir fark yoktur. El-Mehamilî, böyle açıklamış ve bunu,
İmam Şafi'î'nin hükmü olarak nakletmiştir. Taziye için oturmanın keraheti,
tenzîhidir; bunun yanında başka bir bid'at bulunmamak şartıyla... Eğer buna,
haram olan başka bir bid'at eklenirse, o vakit böyle bir taziye de haram olur;
nitekim âdetlerin çoğunda böyle yasak bid'atlar vardır. Sahih olan hadîste şu
gerçek sabit olmuştur; "Din işinde her yenilik bid'attır (uydurmadır) ve her
uydurma şey de sapıklıktır."
En İyi Taziye
Sözleri
Taziyenin sözünde bir kayıt
yoktur; hangi sözle söylenirse olur. Müs-lümanın müslümanı taziye etmesinde:
Allah mükâfatını büyütsün, sabrını güzel yapsın, ölüne mağfiret etsin, demeyi
alimlerimiz müstahab görmüşlerdir. Müslüman kâfire şöyle demelidir: Allah
ecrini büyütsün ve sabrım güzel yapsın. Kâfir kimse, müslümana: Allah sabrını
güzel yapsın ve ölüne mağfiret etsin, demelidir. Kâfirin kâfire sözü: Allah onun
yerine geçecek birini sana versin, olmalıdır.
410- Kendisiyle
taziye yapılan sözün en güzeli, Üsâme ibni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet
edilendir. Şöyle anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in kızlarından biri, ölmek üzere olan çocuğu veya oğlu için Peygamberi
çağırmak ve haberdar etmek üzere Hazreti Peygambere bir elçi gönderdi. Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem elçiye şöyle buyurdu: "Kızıma dön ve ona bildir ki,
aldığı şey de Allah Tealâ'nmdır, verdiği şey de O'nundur ve her şey O'nun
katında belli bir ecelledir (zamanladır). Ona söyle, sabretsin ve Allah'dan
sevab beklesin, "[62]
Böylece hadîsin tamamını (geri
kalan kısmını) anlattı.
Ben, derim ki: Bu hadîs, islâm
esaslarının en büyüklerinden biridir. Dinî inançlardan ve hükümlerden çoğunu
kapsadığı gibi, din edeblerini, musibetlere, üzüntülere, hastalıklara ve
bunların benzerlerine sabretmeyi de ifade eder.
"Allah'ın aldığı şey O'nundur",
sözünün manası şu: Bütün âlemler Allah'ın mülküdür. Size ait olan şeyi almaz,
sizde ariyet manası ile bulu-' nan (ödünç ve emânet olan) kendine ait şeyi
alır.
"Verdiği şey, O'nundur", sözünün
manası da şu: Allah'ın size ihsan ettiği şey, Allah'ın mülkünden hariç değildir.
Yine O, Allah Teâlâ'nmdır; onda istediğini yapar. Her şey de onun katında
belirli bir zamana bağlıdır; o halde sabırsızlaşip korkmaymız. Çünkü Allah'ın
can aldığı kimsenin belirli olan eceli son bulmuştur. Artık o ecelin, belirli
vaktinden Öne geçmesi yahut sonraya kalması mümkün değildir. Öyle ise, bu
gerçekftrin hepsini bildiğiniz zaman, sabrediniz ve başınıza gelen musibetlere
sabrediniz de, Allah'dan sevab bekleyiniz. En doğrusunu Allah
bilir.
411- Muâviye
ibni Kurre, ibni Iyâs'dan, o da babasından (Radıyallahu Anh) anlatarak,
nakledildiğine göre şöyle demiştir:
' 'Peygamber Sallaüahu Aleyhi ve
Sellem, arkadaşlarından birini aradı da onu sordu. Ashab dediler ki: Ya
Resulallah! Onun görmüş olduğun oğulcuğu öldü. Sonra Peygamber Sallalahu Aleyhi
ve Sellem adamla karşılaşınca, oğlundan sordu. Adam çocuğun öldüğünü Peygambere
söyledi. Bunun üzerine Peygamber adama taziyede bulundu sonra buyurdu: Ey
falanca! Hangisi sana daha sevimlidir: Ömrün boyunca dünyada onunla faydalanman
mı, yoksa yarın kıyamette Cennet kapılarından bir kapıya senden önce o çocuk
varıp da sana cennet kapısını açması mı? Adam cevab verdi: Ey Allah'ın
Peygamberi! Doğrusu, benden önce onun cennete gidip kapısını bana açması, bana
daha sevimlidir. Peygamber buyurdu: İşte sana, bu vardır, "[63]
Beyhakî, îmam Şafi'î Hazretlerinin
(Allah onlara rahmet etsin) menâ-kıbına isnadla anlatır:
Şafi'î Hazretlerine haber gelir
ki, Abdurrahman ibni Mehdi'nin (Allah ona rahmet etsin) bir oğlu vefat etti de,
bundan dolayı Abdurrahman şiddetli bir şekilde üzüldü. Bunun üzerine Şafi'î
Hazretleri (Allah ona rahmet etsin) Abdurrahman'a şu haberi
gönderir:
- Ey Kardeşim! Sen başkalarına
yapmış oiduğun taziye ile kendine tâziyede bulun. Başkasına kötü gördüğün işi
kendine de kötü gör. Bil ki, musibetlerin acısı, sevinci kaybetmek ve sevabdan
mahrum olmaktır. Bunlar, bir de günah kazanmakla bir araya gelirlerse, durum
nasıl olur? O halde, sen beklemeksizin sana gelen musibetin sevabını sabır
göstererek al; zira yaptığın bu sabırsızlık hareketiyle o sevabı kaybetmişsin.
Allah sana, musibetler . zamanında sabır ilham etsin ve hem sana, hem de bize
sabır sebebiyle sevab ihsan etsin. Bir de Abdurrahman'a şu şiiri
yazdı:
Sana taziye eden, ebedîlik
güveninde değil;
Fakat dinin sünnet olan âdetidir
bu...
Taziye edilen, ölüsü arkasında
bakî değil,
Taziye eden de değil, bir müddet
yaşasalar bile...
Bir adam, oğlunu kaybeden
kardeşlerinden birine şu taziyeyi yazdı: Bil ki, çocuk yaşadıkça babasına
üzüntüdür ve bir fitnedir. Eğer çocuğu, kendinden önce gönderirse, bir rahmet ve
lütuf olur. O halde, üzüntü ve fitnesinden kaybettiğine müteessir olma. Bunlara
karşılık, onun sebebiyle Allah'ın sana ihsan ettiği lütuf ve rahmeti
kaybetme...
Musa ibni'l-Mehdî, ibrahim ibn-i
Salime, oğlundan ötürü taziyede bulunarak şöyle dedi: (Ölen çocuğun) başına bir
musibet ve fitne olduğu için (kurtulduğuna) sevinirsin. (Ölümü) sana bir sevab
ve rahmet vesilesi olduğu için de üzülürsün.
Bir adam, bir adama taziyede
bulunarak dedi:
Allah'dan korkmaya ve sabretmeye
bağlan ki, sevab bekleyen bununla kazanır ve akîbet ona
kavuşur.
Yine bir kimse, bir kimseye
taziyede bulunarak şöyle dedi: Âhirette senin için bir mükâfat oian, dünyada
senin için bir sevinç olandan daha hayırlıdır.
Abdullah ibni Ömer'den
(Radıyallahu Anhüma) nakledildiğine göre, bir oğlunu gömdükten sonra kabri
başında güldü. Ona: kabrin başında nasıl gülersin? denildi. Cevab
verdi:
-
Şeytanın burnunu yere sürtüp kırmak istedim.
İbni Cüreyc'den (Allah ona rahmet
etsin) şöyîe dediği nakledilmiştir: Kim ki, uğradığı musibetten dolayı sevabı
düşünerek sabretmezse, sonunda (alışarak) hayvanlar gibi teselli
bulur.
Humeyd El-A'recMen şöyle dediği
anlatılır:
- Saîd ibni Cübeyr'i (Allah ona
rahmet etsin) gördümki, oğluna bakarak onun için şöyle
diyor:
Ben burada daha hayırlı bir yol
biliyorum. Kendisine soruldu: O bildiğin hal nedir? Oğlum ölürde, onun
sebebiyle sevap kazanırım. Hasan Basri'den (Allah ona rahmet etsin) rivayet
edilir; Bir adam, Ölen çocuğundan dolayı çok üzülür ve halini Hasan Basrî'ye
şikâyet eder. Hasan Basrî ona şöyle der:
Senin oğlun hayatta iken senden
ayrılır, uzaklaşır mıydı? Evet, onun gurbeti, yanımda bulunmasından daha çoktu,
der. Hasan Basrî:
Onu gurbette say; çünkü dünyadaki
gurbetinden aldığın sevab, bundan daha büyük değildir.Bunun üzerine adam dedi
ki: Ey Eba Saîd (Hasan Basrî), benim oğlumdan dolayı olan üzüntümü
hafiflettin.
Meymun ibni Mihran'dan şöyle
dediği rivayet edilmiştir:
Bir adam, Ömer ibni Abdülaziz'e,
oğlu Abdülmelik'in ölümünden dolayı taziyede bulundu (Allah her ikisinden razı
olsun). Bunun üzerine Ömer ibni Abdülaziz şunu söyledi: Abdülmelik'in başına
gelen iş, bildiğimiz bir iş olduğundan, bu iş gerçekleşince, onu tuhaf
bulmadık.
Bişr ibni Abdullah'ın şöyle dediği
nakledilmiştir:
Ömer ibni Abdülaziz, oğlu
Abdülmelik'in mezarı başında durup dedi ki, Yavrum! Allah sana rahmet etsin. Ben
senin dünyaya gelişinle sevindim, büyümenle mutlu oldum. Artık senden isteyecek
bir dileğim yoktur.
Mesleme'den şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
Ömer ibni Abdülaziz'in oğlu
Abdülmelik vefat edince, babası, onun yüzünü açarak dedi ki: Allah sana rahmet
etsin, yavrum! Doğumunla müj-delendiğim gün, sevindim. Mutlu olarak seninle
yaşadım. Benim için bu anımdan bana daha sevimli olduğun bir vakit olmamıştır.
Vallahi, sen babanı cennete çağırıyorsun.
Ebu'l-Hasan El-Medâinî anlatır:
Ömer ibni Abdülaziz, oğlunun hastalığında onun yanma varıp dedi ki: Yavrum,
kendini nasıl buluyorsun? Kendimi ölüm üzere görüyorum, cevabını verdi.
Babası:
-
Yavrum, senin (vefatına sabrederek) alacağım sevab, senin benden dolayı
(ölümümle) kazanacağın sevabdan bana daha sevimlidir, dedi. Çocuk cevab
verdi:
-
Babacığım, senin sevdiğin şey, benim sevdiğimden daha sevimlidir
bana...
Esma oğlu Cüveyriye, amcasından
rivayet ederek anlatılmıştır ki: Üç kardeş Tüster savaşında bulundular (İran'da
bir yerin adı olan bu bölgede müslümanlar savaş yapmışlardı). Bu kardeşler,
orada şehit düştüler. Birgün onların annesi, bir ihtiyacı için çarşıya çıkmış.
Çarşıda, Tüster savaşında bulunan bir adam bu kadına rasgelmiş. Kadın, adamı
tanıyarak oğullarının durumlarından sormuş. Adam, onların şehid edildiklerini
söylemiş. Kadın sormuş: Düşmana saldırırken mi, yoksa geri kaçarken mi, şehid
oldular? Adam cevab verdi: Düşmana saldırırlarken...
Kadın:
-
Allah'a hamd olsun! Kurtuluşa erdiler, namusu korudular. Benim de,
kendilerinin de, babamın da, annemin de...
İmam Şafi'î Hazretleri vefat
edince şu şiiri okudu:
"Felek, bundan başkası değil;
sabret şunlara:
Mal hasretliğine, sevgili
ayrılığına..."
Ebu'l-Hasan El-Medâînî
anlatmıştır: Ubeydullah ibn-i Hasan'm babası vefat etti. Ubeydullah o gün, Basra
kadısı ve Emîri bulunuyordu. Bunun için kendisini taziye edenler çok olmuştu. Bu
arada sabredemeyip feryad koparmanın sebebi üzerinde konuştular. Sonunda şu
fikir üzerinde birleştiler: İnsan alışageldiği bir şeyi terk ederse, feryadı
basar. (İnsan beraber yaşadığı ve seviştiği bir kimseyi ölüme terk etmesiyle
böylece feryad eder).
Derim ki: Bu konu ile ilgili
haberler çoktur. Ben, bu kitabın, taziyeye işaret eden sözlerden boş kalmaması
için bunların birkismmı anlattım. En iyisini Allah bilir.
Müslümanlar İçinde Ortaya Çıkan Bazı Taun
(Veba) Hastalıkları
Burada, bu hastalığı anmakdan
maksad, üzüntülere tahammül ve sabretmeyi benimsetmektir. Bir de bilinmelidir
ki, insanın başına gelen mu-sîbet, daha önce geçirdiği hallere nisbetle
azdır.
Ebu'l-Hasan El-Medâinî şöyle
demiştir: İslâm tarihinde beş büyük taun (veba) hastalığı olmuştur. Bunlardan
birincisi, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında ve hicretin
altıncı yılında "Medâin'de Şeyreviye bölgesinde olmuştur. Sonra Hazreti Ömer
(Radıyallahu Anh) devrinde Şam'da "Amvâs Taunu" olmuştur. Bu olayda yirmibeş bin
kişi ölmüştür. Sonra hicretin altmış dokuzuncu yılında şevval ayında ve İbni
Zübeyr zamanında taun olmuştur ki, üç gün içinde, her gün yetmiş bin kişi
ölmüştür. Bu olayda Enes ibni Mâlik'in (Radıyallahu Anh) seksen üç oğlu
ölmüştür. Yetmiş üç oğlu öldüğü de söylenir. Abdurrahman İbni Ebi Bekre'-nin de
kırk oğlu ölmüştür.
Sonra Feteyat taunu, hicretin 87.
yılı şevval ayında olmuştur.
Sonra yüz otuz bir yılı Receb ayı
taunu olmuş ve ramazan ayında şiddetlenmişti. Her gün gasledilmek üzere bin
cenaze birikiyordu. Sonra Şevval ayında hastalık
hafifleşti.
Kûfe'de de, ellinci yılda taun
olmuştu. Muğîre ibni Şu'be orada vefat etti. Medâînî, böylece sözünü
bitirdi.
İbni Kuteybe de, "Maarif" adlı
kitabında, El-Esna'î'den naklen taun sayısını buna yakın olarak
anlatmıştır.Orada bazı ziyadelik ve noksanlık vardır.
Seksen yedinci yıldaki hastalıkta
çok miktarda genç kızlar öldüğü için buna "Feteyat Taunu" adı verildi. Bu
hastalık, Basra, Vasıt, Şam ve Kûfe'de olmuştu. Aynı zamanda bu felâkette ileri
gelen zevat öldüğü için bu olaya "Taunu'1-Eşraf" da denilir. Mekke ve Medine'de
asla taun olmamıştır. Bu konu geniştir. Ben, Müslim şerhinin başında genişçe
anlattığım bu konudan bir kısmım burada belirtmiş oldum. Tevfik
Allah'dandır.
Ölü Sahihlerine Ve Akrabasına Ölümü
Bildirmenin Cevazı Ve Haberi Yaymanın
Keraheti
412-
Hüzeyfe'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
"Ben öldüğüm zaman, ölümümü
kimseye ilân etmeyin. Çünkü, bunun bir çağırışına ve feryad olmasından ben
korkarım. Zira Resûlüllah Sallal-lahu Aleyhi ve Seİlem'in bağırıp çağırma
şekliyle ölümün ilân edilmesini yasakladığım kendisinden işittim."[64]
413- Abdullah
ibni Mesud'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur:
"Bağırıpçağırarak Ölümü yaymaktan
sakınınız. Çünkü bu iş, cahiliyet (islâmdan öncekilerin) âdetlerindendir."[65]
414- Buharî ve
Müslim'in Sahîh'lerinde rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem, Necaşî'nin (Habeşistan Meliki'rûn) ölümünü ashabına ilân etmiştir.[66]
415- Buharî ve
Müslim'in Sahîh'lerinde rivayet edildiğine göre, Peygamberin haberi olmaksızın
geceleyin gömülen bir ölü hakkında, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:
"Onun ölümünü bana bildireydiniz
ya?..."
Büyük alimler, mezheb
alimlerimizin çoğu ve başkaları şöyle demişlerdir:
Bu iki hadîsi şeriften ötürü, ölü
sahibleri ile yakınlarının ölüm haberini bildirmeleri müstahabdır. Yasaklanan
ilân, cahiliyet âdetleri üzere olan âdetlerdir. Onlar, kabilelerinde şerefli bir
kimse öldüğü zaman, diğer kabilelere bir atlı (süvari) gönderirlerdi ve o,
şöyle seslenirdi: Falancanın ölmesiyle arablar helak oldu!.. Bu ilân yanında da
bağırıp çağınşma ve ağlama olurdu.
Ölüm haberini yaymanın ve ilân
etmenin müstahab olduğu hususunda Havî kitabının sahibi, imamlarımızın iki
görüşünü, alimlerimizden nak-îetmiştir.
Bazı alimler, yakın ve uzakta olan
ölüler için, bu ilânın müstahab olduğunu söylemişlerdir: çünkü namaz kılanlar
ve ölüye duâ edenler çoğalmış olur. Bir kısmı da demiştir ki, uzakta olanlar
için bu ilân müstahab olur, başkası için müstahab olmaz. Ben de, derim ki,
yalnız haberi duyurmak suretiyle olursa, mutlak olarak ilân müstahabdır. Uzak
ve yakında olmanın farkı yoktur.
Ölü Yıkanırken Ve Kefenlenirken Okunacak
Dualar
Ölüyü yıkarken, Allah Tealâ'yı çok
ziretmek ve ölüye duâ etmek müstahabdır. Alimlerimiz
demiştir:
Ölüyü yıkayan kimse, ölünün
yüzünde nur parıltısı ve bedeninde hoş koku gibi hoşuna giden bir hal gördüğü
zaman, bu durumu insanlara anlatması iyi olur; fakat onda hoşa gitmeyen, yüz
karalığı, koku ve şekil değişmeleri gibi haller görünce, bunları herhangi bir
kimseye anlatması ona haram olur. bu anlattıklarımıza delil olarak da, Ebû Dâvud
ve Tirmizfnîn Sünenlerindeki rivayetleri göstermişlerdir.
416- îbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Re-sülüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Ölülerinizin güzelliklerini
söyleyin ve kötülüklerinden (onları anlatmaktan) kaçınınız.”[67]
417- Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in azadlısı Ebû Râfi'den rivayet edildiğine göre,
Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim bir ölüyü yıkar da, onun
(çirkin olan) halini gizlerse, Allah o kimseye kırk defa mağfiret buyurur."[68]
İmamlarımızın çoğunluğu,
anlattığım gibi, bu meseleyi mutlak şekilde kabul
etmişlerdir.
Ancak bu alimlerden Beyan sahibi
Ebu'1-Hayr El-Yümnî şöyle demiştir: Eğer Ölü, sağlığında bid'at sahibi olup bunu
açıkolarak yapıyordu ise, insanları bu bid'attan sakındırmak ve korumak kasdı
ile, yıkayıcının Ölüde görmüş olduğu çirkin halini insanlara anlatması kaideye
uygundur.
Cenaze Namazı Ve
Duaları
Bilinmelidir ki, ölü üzerine namaz
kılmak farzı kifâyedir. Ölüyü yıkamak, kefenlemek ve gömmek de böyledir. Bunlar
üzerinde imamların ittifakı vardır. Cenaze namazının farzıyyetini düşüren durum
hakkında dört görüş vardır:
1- Bir erkeğin
cenaze namazını kılması ile farzıyyet düşer. Alimlerimizin çoğuna göre en
doğrusu budur.
2- İki kişinin namaz kılması
şarttır.
3- Üç kişinin namaz kılması
şarttır.
4- Dört kişinin
namaz kılması şarttır. İster bunlar cemaat olarak cenaze namazını kılsınlar,
ister teker teker kılsınlar, hüküm değişmez.
Namaz kılınış şekline gelince:
Cenaze namazında dört tekbir getirilir. Bunları yapmak farzdır; bir tanesi
yapılmazsa, namaz sahih olmaz. Eğer beşinci bir tekbir ziyade edilirse, namazın
bâtıl olup olmaması üzerinde iki hüküm var ki, doğrusu bâtıl olmamaktır. İmam
beşinci tekbiri almış olsa bile, ona uyanın bu tekbiri alması ile yine bâtıl
olmaz. Beşinci tekbiri almakla namaz bâtıl olur, görüşüne göre, imam beşinci
tekbiri aldığı zaman, ona uyanların tekbir almayıp namazı tamamlamaları gerekir
ve böylece cemaatın namazı sahih olur. Tıpkı beşinci rekâta kalkan imama
uyulmadığı gibi...
Beşinci rekât namazı bozmadığı
görüşü kabul edildiği takdirde, imama uyan kimse, bu beşinci tekbirde imama
katılmaz ve ondan da ayrılmaz, imamın selâmını bekleyerek onunla beraber selâm
verir. Fakat imamı beklemeden selâm verir, diyen de vardır. Ben bütün bu
meseleleri, "Mühezzeb" şerhinde açık ve geniş olarak delilleri ile
anlattım.
Cenaze namazının her tekbirinde
(Şafi'î mezhebinde) el kaldırmak müs-tahabdır. (Hanefî mezhebinde, yalnız ilk
tekbirde el kaldırılır). Tekbir getirme şekli ile bunda müstahab olan şeyleri,
tekbiri iptal eden halleri ve diğer teferruatla ilgili meseleleri, daha önce
namaz ve zikirlerle ilgili bölümde gösterdim.
Cenaze namazında, tekbirler
arasında söylenen duâ ve zikirlere gelince:
Birinci tekbirden sonra (Şafi'î
mezhebinde) Fatiha okunur. (Hanefî'lerde, sübhâneke okunur). İkinci tekbirden
sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerine Salât ve selâm getirilir.
Üçüncü tekbirden sonra ölüye duâ edilir.Bunda gerekli olan duâ ismini alacak
sözleri söylemektir. Dördüncü tekbirden sonra bir şey söylemek gerekmez. Fakat
şu anlatacaklarımızı söylemek (Şafi'î mezhebinde)
müstahabdır:
Bizim (Şafi'î) imamlarımız ilk
tekbirden sonra Fâtiha'dan Önce eûzü çekip duâ etmek ve Fâtiha'dan sonra bir
sûre okumanın müstahab olması üzerinde üç ayrı hükme
varmışlardır:
1- Bütün bu söylenenleri yapmak
müstahabdır.
2- Bunları yapmak müstahab
olmaz.
3- Eûzü çekmek
müstahab olur, Sûre ve duâ okumak müstahab değildir. Doğrusu da budur. Bir de,
Fâtiha'dan sonra "Âmîn" getirmenin müstahab olduğunda ittifak
etmişlerdir.
418- Buharî'nin
Sahîh'inde, İbni Abbas'dan (Radıyallahu anhüma) rivayet ettik ki, kendisi bir
cenaze üzerine namaz kılıp Fatiha sûresini okudu ve: "Biliniz ki, bu Fatiha'yı
okumak sünnettir, dedi. bir sahabînin "sünnettir" sözü, bu sünnettendir manasını
taşır, yani Peygamberin işlediği sünnettendir, demektir. Nitekim Ebû Davud'un
Sünen'inde: "Fatiha, Sünnettendir" şeklinde rivayet edilerek Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kadar yükseltilmektedir. Hadîs ve Usûl
kitablarında da böyle bilinmekte ve sabit görülmektedir.
Alimlerimiz demişlerdir ki, cenaze
namazı ister gündüz ve isterse gece kılınsın, sünnet olan, Fatiha'nın aşikâre
değil gizli okunmasıdır. Alimlerimizin çoğunluğunca benimsenen sahih ve meşhur
mezheb budur. Yine alimlerimizden bir kısmı, eğer namaz gece kılmıyorsa, Fatiha
aşikâre okunur; gündüz kılmıyorsa, gizli okunur,
demişlerdir.
İkinci tekbire gelince, bu tekbir
getirildikten sonra en az "Allahüm-me Sallı alâ Muhammedin" demek, vacibdir.
Buna ilave olarak "ve aîâ âli muhammedin" demek müstahab olur. Alimlerimizin
çoğunluğuna göre, bunu söylemek vâcib olmaz. Vacib olduğunu söyleyenler azdır ve
bu zayıf bir hükümdür. (Yine Şafi'î mezhebinde) ikinci tekbirden sonra, mümin
erkeklere ve mümin kadınlara dua etmek, eğer zaman genişse, müstahabdır. Şafi'î
alimlerinden Müzenî de nakletmiştir ki, Allah Tealâ Hazretlerine hamd getirmek
de müstahab olur. Alimlerden bir topluluk bunun müstahab olduğunu kabul
etmişlerse de, çoğunluk kabul etmemiştir. Müstahab olduğunu kabul ettiğimiz
takdirde, önce Allah'a hamd ile başlanır, sonra Peygambere Salât
getirilir,sonra mümin erkeklere ve mümin kadınlara dua edilir. Bu sıraya aykırı
davramlırsa, caiz olur; fakat fazilet terk edilmiş
sayılır.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem üzerine Salât getirme konusunda hadîsi şerifler rivayet edilmiştir; biz
bunları, Beyhakî'nin Sünen'inde rivayet ettik. Ancak ben, bu bölümde kısaltmayı
istedim; çünkü bunun ayrıntılı yeri, fıkıh kitablarıdır. Ben bu konuyu Mühezzeb
Şerhinde açıkladım.
Üçüncü tekbîre gelince: Burada
ölüye duâ okumak gereklidir. Bunun en azı, duâ ismini alacak sözdür. Allah ona
rahmet etsin, Allah onu bağışlasın, Allah'ım! Bunu bağışla, buna rahmet et,
buna lütfet ve benzeri sözler gibi...
Okunması müstahab olan dualar
üzerinde hadîsi şerifler ve haberler nakledilmiştir. Bu konudaki sahîh hadîsler,
Müslim'de rivayet ettikleri-m izdir:
419- Avf ibni
Malik'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resu-lüllah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem bir cenazeye namaz kıldı da ben onun duasından ezberledim, şöyle
diyordu:
"Aîlâhümmeğfirlehû, verhamhu
veâfihi, va'fu anhu ve ekrim nüzü-İehû ve vessi'medhalehû vağsilhu bihnâi
vesselci velberedi venakkıhîmi-nelhatâyâ kemâ nakkayte's-sevbel-ebyaza
mine'd-denesi. Ve ebdimu di-ren hayren min dârihi ve ehîen hayren min ehtihî ve
zevcen hayren min zevcihî. Ve edhilhu'l-cennete ve e'izhu min azâbi'l-kabri ve
min azâbin-nâri.
(Allah'ım! Bu ölüye mağfiret et,
ona merhamet et, onu bağışla, onun nasibini güzel yap, yerini genişlet, onu su
ve kar ile, dolu ile yıka ve kirden beyaz elbiseyi temizlediğin gibi temizle.
Onu bulunduğu yerinden daha hayırlı bir yere, ailesinden daha hayırlı bir aile
içine ve eşinden daha hayırlı eşe naklet.Onu cennete koy ve kabir azabı ite
cehennem azabından koru)."[69]
(Dua o kadar hoşuma gitti ki,) o
ölünün ben olmasını temenni etmiştim.
Müslim'in bir rivayetinde de;
"Onu, kabir fitnesinden ve kabir azabından koru..."
şeklindedir.
420- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu anh) demiştir ki, peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem bir cenaze namazı kıldı da şöyle dedi:
"Allâhümmeğfir lihayyinâ ve
meyyitini vesağîrinâ vekebîrinş ve zekerini ve ünsânâ ve şahidini vegiibini.
Alîihümme men ahyeytehû minnâ feahyihî ale'l-islim ve men teveffeytehû minnâ
feteveffehu alâ'I-îmân. Al-lihümme lâ tahrimni ecrehû veli teftinni
ba'dehû.
(Allah'ım! Ölümüze ve dirimize,
büyüğümüze ve küçüğümüze, erkeğimize ve dişimize, hazırımıza ve gaibimize
mağfiret buyur.
Allah'ım! Bizden dirilttiğini
İslâm üzere dirilt ve bizden öldürdüğün kimseyi de İman üzere öldür. Onun
sevabını (musibetine sabırdan dolayı ecirden) bizi mahrum etme ve ondan sonra da
bizi imtihan etme (bizi fitneye düşürme)."[70]
421- Ebu
Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve
Sellem'in şöyle dediğini işittim:
"Ölü üzerine namaz kıldığınız
zaman, ona içtenlikle (ihlâs ile) duâ edin.”[71]
422- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, cenaze üzerine namazda şöyle duâ
etmiştir:
"Alîihümme ente rabbuhâ ve ente
halaktehi ve ente hedeytehâ li'l-islâmi ve ente kabazte rûhahâ ve ente a'lemu
bisirriha ve aliniyyetihi. Ci’nâ şüfeie fağfir lehû.
(Allah'ım! Sen bu cenazenin
Rabbısın, onu Sen yarattın, onu İslama Sen ilettin, ruhunu Sen kabzettin
(aldın), onun gizli ve aşikâr işlerini en iyi bilensin. Biz, şefaatçiler olarak
geldik; onu bağışla."[72]
423- Vasile
ibni El-Eska' (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, bize, müslümanlardan bir adamın namazını kıldırdı. Onun şöyle
söylediğini (duâ ettiğini) işittim:
"Allâhümme inne fülânebne fulânete
fîzimmetike ve habü civarike, fekıhi fitnete'l-kabri ve azâbennâri ve ente
ehlü'l-vefâi velhamdi. Allâhümme fağfir lehû verhamhu inneke
ente'l-ğafûru'r-rahîm."
(Allah'ım! Falanca hanımın oğlu
falanca, Senin ahdin üzeredir (Sana verdiği iman sözüne bağlıdır) ve Senin
himayen altındadır. Onu kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen, hamd
ve vefa ehlisin. Allah'ım, onu bağışla ve ona rahmet et, muhakkak ki sen, çok
bağışlayansın, çok merhametlisin). "[73]
îmam Şafi'î Hazretleri, bu sayılan
hadiselerle diğer hadîsler topluluğundan bir duâ seçmiş ve şöyle
demiştir:
"Allâhümme hazâ abdükebnü abdike
harace min ravhi'd-dünyâ ve se'atihâ ve mahbûbuhû ve ahibbâuhû fîhâ, ilâ
zulmeti'1-kabri ve mâ hü-ve lâkîhi. Kâne yeşhedü en la ilahe illâ ente ve enne
muhammeden abdü-ke ve resûlüke ve ente a 'lemu bihî. Allâhümme innehû nezele
bike ve ente hayru menzûlin bihi ve asbaha fakîren ilâ rahmetike ve ente
ğaniyyun an azâbihi. Ve kad ci'nâke rağibîne ileyke şüfeâe lehû. Allâhümme in
kâne muhsinen fezid fi ihsânihî ve in kâne müsîen fetecâvez anhu ve lakkihî
birahmetike rızâke ve kıhî fitnete'l-kabri ve azâbehû vefsah lehû fîkabri-hî ve
câfi'1-arza an cenbeyhi ve lakkihî birahmetike'1-emne min azâbike hattâ
teb'asühû ilâ cennetike, yâ erhame'r-râhimîn.
(Allah'ım! Bu (ölü), Senin
kulundur ve kulunun da oğludur. Dünya rahatlığından ve genişliğinden çıkarak
kabrin karanlığına ve kavuşacağı şeylere gitti; halbuki, sevgilisi ve dostları
dünyada bulunuyor. O, dünyada şehâdetlik ediyordu ki, Senden başka İlâh yoktur
ve gerçekten Mıı-hammed Senin kulundur ve Senin Peygamberindir. Sen bunu en iyi
bilensin. Allah'ım! Bu kimse, Sana konuk olmuştur ve Sen de kon tıklayanların
en hayırlısısm. Senin rahmetine muhtaç olmuştur; Sen ise, ona azâb etmekten
müstağnisin. Biz ona şefaat dileğinde bulunarak Sana iltica ediyoruz. Allah'ım!
Eğer iyi bir kimse ise, onun iyiliğini ziyadeleştir ve eğer kötü kimse ise, onu
bağışla ve rahmetinle onu rızâna kavuştur ve kabir fitnesinden ve azabından onu
koru. Kabrinde ona genişlik ver ve etrafından yeri ona genişlet. Tâ onu cennete
koyuncaya kadar, azabından onu koruyarak rahmetinle onu güvene kavuştur, ey
merhamet edenlerin en
merhametlisi!.."
Bu dua, Müzenî'nin Muhtasar
kitabında mevcut îmam Şafi'î Hazretlerinin (Allah her ikisine rahmet etsin)
tespit ettiği ifadedir.
Alimlerimiz demiştir ki, eğer ölü
çocuk ise, cenaze namazını kılan kimse, ölünün ana-babasına duâ eder ve şöyle
der:
"Allâhümme'c-alhu lehumâ feratan
ve'c-alhu lehumâ selefen ve'c-alhu lehumâ zühran ve sakkıl bihîmevâzînehümâ ve
efriği's-sabra alâ kulûbi-himâ ve lâ teftinhümâ badehu ve lâ tahrimhümâ
ecrehû.
(Allah'ım! (Ölen bu çocuğu âhiret
için) ana ve babasına bir ecir sebebi kıl ve bunu, onlara sevab vesilesi yap.
bununla onların iyilik tartılarını ağırlaştır, kalbi eri ne sabır doldur, bundan
sonra onları fitneye düşürme ve onun sevabından kendilerini mahrum
etme)."
Bu ifade, alimlerimizden abdullah
El-Zübeyrî'nin, El-Kâfî adlı kitabında zikretmiş olduğu sözdür. Diğer alimler
de, bunu aynı mânâda ve benzeri şekilde söylemişler ve demişlerdir ki, çocuğun
namazını kılan, bu ifadeye ilâve olarak:
"Allâhümmeğfir lihayyinâ ve
meyyitinâ." (Allah'ım! Ölümüze de, dirimize de mağfiret buyur) diyerek
sonuna
kadar duayı
okur.
Yine Zübeyrî demiştir: Eğer ölü
kadın ise,:
"Allâhûmme hazihî
emetüke"
(Allah'ım! bu kadın kulundur)"
diyerek söze devam eder. En doğrusunu Allah bilir.
Cenaze namazının dördüncü
tekbirine gelince: Alimlerin ittifakı üzere, bu tekbirden sonra bir şey
söylemek gerekmez. Ancak Buveytî'nin kitabında, imam Şafi'î Hazretlerine göre
dördüncü tekbirde şöyle demek müstahab olur:
"Allâhümme lâ tahrimnâ ecrehû ve
lâ teftinnâ ba'dehû."
(Âllh'ım! (Musibete sabır)
ecrinden bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi fitneye
düşürme)."
Alimlerimizden Ebû Hüreyre'nin
oğlu Ebû Ali demiştir: Bizden öncekiler, dördüncü tekbirde şu duayı
okurlardı:
''Rabbena âtinâ fi'd-dünyâ
haseneten ve fi'1-âhirati haseneten ve kına azabe'n-nâr."
(Rabbımız, bize hem dünyada iyilik
ver, hem de âhirette iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru)."[74]
Yine Ebû Ali demiştir ki, bu
duanın okunuşu, Şafi'î'den hikâye edii- memiştir. Bununla beraber söylenirse iyi
olur.
Ben de derim ki, musibet zamanında
okunacak duâ bölümünde Enes'in (Radıyallahu Anh) hadîsinde gösterdiğimiz duayı
okumak güzel olma bakımından yeterlidir. En doğrusunu Allah
bilir.
Derim ki: Dördüncü tekbirde duâ
için, Beyhakî'nın Sünen'inde rivayet ettiğimiz hadîs deül olarak
gösterilir.
424- Abdullah
ibni Ebî Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, kendisi,
kızının cenaze namazında dört tekbir aldı. Sonra iki tekbir arasındaki bekleyiş
kadar durup ölüye mağfiret diledi ve duâ etti. Namazdan sonra dedi ki,
Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Seilem,böyle yapardı.
Diğer bir rivayet de şöyle: Dört
tekbir alıp bir müddet bekledi; öyle ki, beşinci bir tekbir alacağını sandık.
Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan ayrıldıktan sonra biz ona dedik
ki:
-
Bu yaptığın ne? Cevab verdi:
- Ben, Resülüllah Salîallahu
Aleyhi ve Sellem'in yaptığını gördüğüm şeyden başkasını size ziyade etmedim.
Yahud dedi ki: Resülüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapıyordu.[75]
Cenaze namazının tekbirleri
tamamlandıktan sonra, diğer namazlarda olduğu gibi, iki selâm verilir .Nitekim
bunu, Abdullah ibni Evfâ'nm hadîsinde belirttik. Buradaki selâmın hükmü, diğer
namazlarda anlattığımız selâm verme şekli üzeredir. Muhtar olan sahih mezheb
budur.
Mezhebimizde bu mesele üzerinde
zayıf bir muhalefet vardır. Bu ki-tabda buna ihtiyaç olmadığından onu
zikretmedik.
Cenaze namazının başında imama
yetişemeyip namazın diğer tekbirlerine kavuşan kimse, imamla tekbir alır ve
bildiği gibi, namazı tamamlar; artık imamın okuyuşuna bağlı kalmaz ve ona
uymaz.
îmam selâm verdikten sonra,
üzerinde kalan tekbirleri .sırası üzere tamamlar ve selâm verir. Bize göre
sahih olan mezheb budur. Yine bizim mezhebimizde bir zayıf görüş vardır. Buna
göre, mesbuk durumunda olan kişi, yetişemediği tekbirleri, duaları okumadan arka
arkaya getirip tamamlar. En dorusunu Allah bilir.
Cenaze İle Yürüyen Kimsenin Okuyacağı
Dualar
Cenaze arkasında yürüyen kişinin
Allah Teâlâ Hazretlerini zikretmesi, ölümün başına geleceğini düşünmesi ve
dünyadakilerin nihayet göç edeceğini tefekkür etmesi müstahabdır. Faydası
olmayan sözden kesinlikle kaçınmalıdır. Çünkü bu an, düşünce ve zikir zamanıdır:
böyle bir vakitte gaflet, eğlence ve gereksiz söz çirkindİT. Aslında her zaman
boşuna ve faydasız söz konuşmak yasaktır; böyle bir zamanda nasıl
olmasın?
Bil ki, doğru olan ve ihtiyar
edilen yol, selefin (ilk müslümanlarm) ettikleri gibi, cenaze ile yürürken sükût
etmek ve okurken, zikir yaparken veya duada bulunurken sesi yükseltmemektir.
Bundaki hikmet açıktır. Bu hikmet de, cenaze ile ilgili işler üzerinde
hafızasını toparlayıp kalbine onları yerleştirmektir. Bu halde istenen şey de
budur. Hak olan da budur; asla bu hale aykırı davrananların çokluğu seni
aldatmasın, bu manaya uygun olarak Ebû AH El-Fudaly tbni lyaz (Radıyallahu Anh)
şöyle demiştir;
"Hidayet yollarını tut, buna
uyanların azlığı sana zarar vermez. Sapıklık yollarından da sakın ve helak
olanların çokluğuna aldanma..."
Biz, bu anlattıklarımıza uygun
hadîsi, Beyhakî'nın Sünen'inde rivayet ettik.Amma Şam ve diğer ülkelerde, kelâmı
aslından çıkaracak şekilde uzatma ve nağmelerle Kur'an okuyuşları, alimlerin
icmaı ile haramdır. Ben bu işin çirkinliğini ağır şekilde haram olduğunu ve bunu
inkâra kalkışanın günah işlemiş olacağını, "Kitâbu Adabi'l-Kur'an" isimli
eserimizde açıkladık. Yardım istenen Allah'dır.
Cenazeyi Gören Yahud Cenaze İle
Karşılaşanların Okuyacağı Dualar
Cenazeyi gören veya onunla
karşılaşan kimsenin:
"Sübhâne'î-hayyillezî lâ yemütu"
(Ölmeyen ebedî hayat sahibi (Allah) noksanlıklardan
münezzehtir)"
demesi müstahabdır. İmamlarımızdan
Ebu'l-Mehâsin El-Rûyanî, El-Bahr adlı kitabında der ki, insanın duâ edip şöyle
demesi müstahabdır:
"Lâ ilahe illâllâhu e'1-hayyüllezî
lâ yemütü," (Ölmeyen hayat sahibi Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur)" Ayrıca
ölü için duâ etmek ve öğülmeğe değer kimse ise iyiliklerini söylemek de
müstahabdır.Öğmekte aşırı gidilmez.
Ölüyü Mezara Koyanın Okuyacağı
Dualar
425- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre; "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, ölüyü kabre koyduğu zaman şöyle
buyururdu:
"Bismillâhi ve alâ sünneti
resûlilîâhi (Sallalîahu Aleyhi ve Sellem)" (Allah'ın adıyla ve Peygamberin yolu
üzere (seni tevdi ediyorum)."[76]
İmam Şafi'î ve ona bağlı imamlar
(Allah hepsine rahmet etsin) demişlerdir: Bununla beraber ölüye duâ etmek
müstahabdır. Müzem'nin Muhta-sar'ında zikredilen İmam Şafi'î Hazretlerinin şu
ifadesi güzel dualardandır:
"Allahümme esîemehû
ileykel-eşihhâu min ehlihî ve veledihî ve karâ-betihi ve ihvânihî ve firaka men
kâne yuhibbu kurbehû ve harace min sa'atiddünyâ veîhayâti ilâ zulmetilkabri ve
dîkihî ve nezele bike ve ente hayru menzûlin bihî. în âkabtehu febizenbin. Ve in
afevte anhu feente ehlül-avfi. Ente ganiyyun an azâbihî ve hüve fakîrun ilâ
rahmetike allâ-hümmeşkürhasenetehû vağfirseyyietehû vea'izhu min azâbilkabri
vecma' lehu birahmetike eî-emne min azâbike vekfihî külle hevlin dûnelcenneti.
Allâhümmahlüfhu fî teriketihî filğâbirîne verfa'hu fîilliyyîne ve ud aleyhi
bifadh rahmetike yâ erhamerrâhimîn."
(Allah'ım! Bunu, sana, ailesinden
çocuğundan, yakınından ve kardeşlerinden üzerine düşkün olanlar teslim etti ve
bu kimse, yakınlığını sevdiği kimselerden ayrıldı, dünya ve bayat genişliğinden
çıkıp, kabir karanlığına ve darlığına girdi. Komıklayanların en hayırlısı
olduğun halde Sana konuk oldu. Eğer ona azâb edersen, bir günahı sebebiyledir.
Eğer onu bağışlarsan, Sen bağışa ehilsin. Ona azâb etmekten müstağnisin; o ise,
Senin rahmetine muhtaçtır. Allah'ım! Onun iyiliklerini kabul buyur,
günahlarını bağışla, onu kabîr azabından koru ve rahmetinle ona azabından
korunma güveni ver ve cennet önünde olan bütün korkulardan onu kurtar.
Allah'ım! Geride bıraktığı varlıklarında ona yar olacak halef ver ve onu
cennetin en yüksek makamlarına yükselt ve ey merhamet edenlerin en
merhametlisi! Rahmetinin bereketi ile ona ihsan et...)"
Ölü Gömüldükten Sonra Okunacak
Dualar
Mezar başında bulunan kimsenin,
iki eliyle ölünün baş tarafından mezara üç kez toprak dökmesi sünnettir.
Alimlerimizden bir kısmı demişlerdir ki, toprağın ilk
dökülüşünde:
(Sizi topraktan yarattık)",
ikincisinde:
(Sizi toprağa çevireceğiz",
üçüncüsünde:
(Son kez de, sizi topraktan
çıkaracağız)” mealinde olan "Tâ-Hâ" sûresinin 56. ayetini okumak
müstahabdır.
Gömüldükten sonra, bir deve
kesilip eti bölününceye kadar, mezar yanında oturmak yine müstahabdır. Orada
oturanlar, Kur'an okumak, ölüye duâ etmek,ö ğüt vermek, hayır sahihlerinin
işlerini ve iyi kimselerin hallerini anlatmakla meşgul
olurlar.
426- Ali'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Biz, Bakî'ul-Garkad
(Garkad ağacının bulunduğu meydanın) mezarlığında idik, Bir de, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza gelip oturdu; biz de onun etrafında
oturduk, beraberinde bir çomak vardı. Eğilip çomağı ile toprağı eşelemeğe
başladı. Sonra şöyle buyurdu: "Sizden hiç biriniz yoktur ki, onun cehennemdeki
yeri ve cennetteki yeri yazılmış (kesinleşmiş) olmasın." Ashab dediler ki: Ey
Allah'ın Resulü! Biz yazımıza (kaderimize) tevekkül etmeyelim mi? Bunun üzerine
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Siz çalışınız, herkes kendisi
için hazırlanan şeye kavuşturulmuş olur."[77]
Böylece hadîsin tamamını
anlattı.
427- Amr
İbni'l-Âs'dan (Radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, şöyle
demiştir:
Beni gömdüğünüz zaman, bir deve
boğazlanıp eti bölününceye kadar bir müddet, kabrimin etrafında bekleyin; tâki,
sizin varlığınızla yabancılık duymayayım ve Rabbimin elçilerine (sual
meleklerine) nasıl müracaat edeceğime bakayım.[78]
428- Hasen bir
isnadla Osman'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Demiştir ki,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir ölüyü gömdükten sonra, onun baş
tarafında durup şöyle buyururdu: "Kardeşiniz için mağfiret dileyin
(günahlarının bağışlanmasını Allah'dan isteyin) ve onun tevhîd (hak din) üzere
sabit kalmasını da isteyin; çünkü şu anda (kabir melekleri tarafından) sorguya
çekiliyor."[79]
İmam Şafi'î ve arkadaşları
demişlerdir ki, mezar yanında Kur'andan bir kısım okumak müstahabdır. Eğer
Kur'anm tümü hatmedilirse, daha güzel olur, demişlerdir.
429- Hasen bir
isnadla rivayet edildiğine göre, İbni Ömer (Radıyallahu Anhüma), ölü
gömüldükten sonra kabri yanında Bakara sûresinin başını ve sonunu okumayı
müstahab görmüştür.
Gömüldükten Sonra Ölü Üzerine Yapılan
Telkin
Alimlerimizden büyük bir topluluk,
ölü üzerine telkinde bulunmanın müstahab olduğunu söylemiştir. Şu kimseler, bu
işin müstahab olduğunu söyleyenlerdir: El-Kadî Hüseyin (Ta'lık adlı kitabında),
arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevellî (Et-Tetimme adlı kitabında), büyük zahid imam
Ebû'l-Feth Nasr ibni îbrahim ibni Nasr El-Makdisî, İmam Ebu'l-Kasım El-Rafi'î ve
başkaları... EI-Kadî Hüseyin, Telkîn yapılma işini ashabdan
naklet-miştir.
Telkinde söylenen sözlere gelince:
El-Şeyh Nasır demiştir ki, defin tamamlandıktan sonra, baş tarafında durulup
şöyle denilir:
Ey falan oğlu
falan!
Dünyadan ayrılırken üzerinde
bulunduğun (Lâ ilahe illallâhu vahde-hû lâ şerike lehû ve enne muhammeden abduhû
ve resûlühu (Allah'dan başka bir ilâh yoktur: yalnız o vardır, ortağı yoktur;
Muhammed O'nun kuludur ve O'nun peygamberidir), Kıyamet gelecektir, onda şübhe
yoktur. Allah kabirlerde olan kimseleri diriltecektir, ahdini hatırla... De ki:
Rab olarak Allah'a, din olarak İslama, peygamber olarak Muhammed'e (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem), kıble olarak Kabe'ye, imam olarak Kur'-ân'a ve kardeş olarak
müslümanlara rıza gösterdim. Rabbım, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'dır.
O, büyük Arş'ın Rabbıdır."[80]
Eğer ölü kadın ise, ibn'in yerine
bint sözü kullanılır.)
Büyük İmam Ebu Amr İbni's-Salah'a
(Allah ondan razı olsun) bu telkinden sorulunca, fetvalarında şöyle
dedi:
"Biz telkin yapılmasını seçeriz ve
onunla amel ederiz, bizim Horasan alimlerinden bir topluluk böyle anlatmıştır.
Ebû Ümâme hadîsinden bu hususta rivayet ettiğimiz hadîsin isnadı tam değilse de,
öteden beri Şam halkının bununla amel etmesini şahid kabul ederek buna
dayanırım.
Süt emme çağındaki çocuğa telkîn
hakkında güvenilir bir dayanak yoktur ve ben de bunu gerekli görmem; en
doğrusunu Allah bilir."
Ben de derim ki: Çocuk ister süt
emme çağında olsun, ister buluğ çağına (mükellefiyet yaşma) henüz ermemiş büyük
çocuk olsun, mutlak olarak bunların ölüsü üzerine telkîn yapılmaz. En doğrusunu
Allah bilir.
Ölünün
Vasıyyeti:
Belirli Bir İnsanın Kendi Namazını
Kıldırmasını Vasıyyeti Yahud Özel Bîr Yerde Ve Özel Birşekilde Gömülmesini
İstemesi Veya Buna Benzer Kefen Ve Diğer İşlerden Yapılması
Yahud Yapılmaması
Gerekenler:
430- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "(Babam) Ebû
Bekir (Radıyallahu Anh) hasta iken yanma vardım. Bana
sordu:
- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'i kaç kefen içine koydunuz? Ben dedim ki:
- Üç kefene (üç parça elbiseye)
koyduk. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi
-ve Sellem, hangi günde vefat etti. dedi. Hazreti
Aişe:
-
Pazartesi günü, dedi. Ebû Bekir:
-
Bugün hangi gündür? dedi. Aişe de:
-
Pazartesi, dedi, Ebû Bekir:
- İsterim ki, şu anımla gece
arasında öleyim, deyip hastalığından beri giymiş olduğu üzerindeki elbiseye
baktı. Elbise üzerinde zâferandan (sarı renkten) bir leke vardı.Sonra şöyle
dedi:
- Bu elbisemi yıkayın ve buna iki
kat daha elbise ilâve edin, sonra bunların içinde beni kefenleyin. Ben dedim
ki, bu elbisen eskidir (size uygun olmasa gerek). Şu cevabı
verdi.
-
Diri insan, yeni elbiseye, ölüden daha lâyıktır. Bu elbise, artık beden
çürüntüsü içindir. Sonra çarşamba gecesi olunca vefat etti ve sabandan önce
defnedildi. "[81]
431- Rivayet
edildiğine göre, Ömer ibni'l-Hattab, yaralandığı zaman (oğlu Abdullah'a vasiyet
edip) şöyle dedi:
"- Ben ölünce beni (Hazreti
Aişe'nin evine) götürün, sonra selâm verip de ki, Ömer, (Resûlüllah Sallahu
Aleyhi ve Sellenı'in yanına gömülmek için sizden) izin istiyor. Eğer (Hazreti
Aişe) bana izin verirse, beni içeriye koyun. Eğer beni kabul etmezse beni
müslümanlann mezarlığına (gömülmek üzere) geri götürün."[82]
432- Âmir ibni
Sa'd ibni Ebî Vakkas'dan rivayet edildiğine göre, Sa'd Hazretlerinin şöyle
vasiyet ettiğini Âmir anlatmıştır: "benim için (mezarımda) bir lahd (kıble
tarafında ve mezarın dibinde bir çukurcuk) yapınız. Sonra Resûlüllah Sallahu
Aleyhi vje Sellem'e yapıldığı gibi, üzerime kerpiçler dikip döşeyiniz."[83]
433- Amr
ibni'l-Âs'dan (Radıyallahu; Anh) rivayet edildiğine göre, ölüm döşeğinde iken
şöyle demiştir:
"Ben öldüğüm zaman, beraberimde
ağlayıcı ve bir de ateş bulunmasın (ölü taşınırken arkasında, içinde ateş yanan
buhurdanlıkla gidilmesin). Beni gömünce de, üzerime azar azar toprak dökün.
Sonra bir deve boğazlanıp eti bölününceye kadar bir müddet mezarımın çevresinde
bekleyin ki,sizinle alışkanlık kazanmış olayım; ve bir de bakayım ki, Rabbi-min
elçilerine (sual meleklerine) ne ile karşılık vereceğim."[84]
Derim ki! Ölünün her vasıyyetini
yerine getirmek ve ona uymak uygun değildir. Doğrusu ölünün vasıyyetini
(istediği şeyleri) ilim sahibi olan ehil bir kimseye iletmelidir. Yapılmasını
hoş gördüğü iş yapılmalı, hoş görmediği yapılmamalıdır. Ben bu konuda bazı
örnekler vereceğim:
Bir kimse bulunduğu şehrin
mezarlıklarından birinde gömülmesini va-sıyyet ederse ve bu yer de, iyi
kimselerin gömülmüş olduğu yer ise, onun vasıyyetine uymak uygun olur. (Tabut
içinde gömülmesini vasıyyet etse, yerine getirilmez; çünkü bid'attır. Ancak
zaruret halinde olabilir.)
Cenaze namazını velilerinden ve
yakınlarında biri değil de, yabancı bir mü'minin kıldırmasını vasıyyet edenin
isteği yerine getirilir mi? Bu konuda alimlerin ihtilâfı vardır. Bizim (Şafi'î)
mezhebimizde doğru olan, ölünün yakını, namaz kıldırmaya daha lâyıktır,, Ancak
kendisine vasıyyet edilen şahıs, ilim ve güzel hal sahibi, sevilen ve güvenilen
iyi bir kimse olur da, bu vasıflar ölünün yakını olanda bulunmazsa, ölü
sahibinin o iyi kimseyi namaza geçirmesi müstahab olur. Böylece ölünün hakkı
gözetilmiş olur.
Tabut içinde gömülmesini vasıyyet
edenin isteği yerine getirilmez; ancak toprak gevşek veya sulu olursa veya
gömülece'k kadının mahremi yoksa, bu gibi hallerde vasıyyeti yerine getirilir ve
bu husustaki harcama ölünün kendi malından yapılır, kefen işinde olduğu
gibi..
Cenazesinin başka bir şehire
nakledilmesini vasıyyet eden kimsenin isteği yerine getirilmez. Çünkü başka bir
memlekete cenazeyi nakletmek, sahih kabul edilen mezhebe göre haramdır. Çok
alimler böyle söylemişler ve ehli sünnet alimleri de böyle açıklamışlardır. Bu
görüşe göre de bu nakil işi mekruhtur. Allah kendisine rahmet etsin, İmam Şafi'î
Hazretleri demiştir ki, Eğer Mekke'nin yahud Medine'nin yahud Beytül-Makdis'in
(Kudüs'ün) yakınında ise, bu yerlerin bereketi dolayısıyla buralara (vasıyyeti
üzere) nakil yapılır.
Yanında kılıçla yahud başı
altında-yastıkla yahud bunlara benzer şeylerle gömülmesini vasiyet edenin
vasıyyeti yerine getirilmez; Yine ipek elbise içerisinde gömülmesini isteyenin
vasiyyeti yerine getirilmez; çünkü ipekle erkekleri kefenlemek haramdır.
Kadınları ipekle kefenlemek ise, mekruhtur; haram değildir. Hünsa olanlar, bu
gibi işlerde erkeklere kıyas edilirler. (Erkek veya dişi mi olduğu bilinemeyen
kimselere hünsa denilir).
Bir kimse, meşru' olan kefen
adedinden daha fazlasıyla kefenlenme-sini yahud vücûdunu örtemiyecek bir elbise
ile kefenlenmesini vasiyet etmiş olursa, bu vasıyyet de yerine
getirilmez.
Mezarı başında Kur'an okunmasını
yahud kendisi için sadaka verilmesini yahud bunlardan başka çeşitli hayır
işlerinin yapılmasını vasıyyet ederse, bunlar yerine getirilir; ancak bu işler
yapılırken şeriatın yasak ettiği bir şey olmamalıdır.
Kim, cenazesinin, meşru olan
zamandan fazla geciktirilmesini vasıyyet ederse, bu da yerin.e
getirilmez.
Bir mezarlıkta, mezarı başında
müslümanlann faydalanacağı bir hayrat bina edilmesine dair vasıyyet yerine
getirilmez; bunu yapmak haramdır.
Ölünün Ardından Yapılan Duanın Ölüye
Fayda Vermesi
Alimler ittifak etmişlerdir ki,
ölülere duâ etmek, onlara fayda verir ve sevabı onlara ulaşır. Buna da delil
olarak Allah Tealâ Hazretlerinin şu âyeti ile bu manadfa bilinen diğer âyetlere
getirdiler:
"Onlardan sonra gelenler (vefat
eden Muhacirlerle Ensardan sonrakiler) derler ki: Ey R.abbimiz! Bizi ve iman
ile bizden önce göçmüş din kardeşlerimizi bağişleı; iman etmiş olanlar için,
kalblerimizde bir kin bırakma. Ey Rabbimizü Muhakkak ki, Sen Rauf'sun (çok
şefkatlisin), Rahîm'sin (Çok merhametlisin)."[85]
Meşhur olan hadîslerde de varid
olmuştur:
"Allah'ım! Bakî'ul-Garkad (adlı
mezarlıktaki) ölülere mağfiret buyur (onları bağışla)."[86]
"Allah'ım! Hem dirimize, hem de
ölümüze mağfiret buyur..." Bunlardan başka benzer hadîsi şerifler vardır.[87]
Kur'ân okuma sevabının ölülere
ulaşması konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir. Şafi'î mezhebinden ve bir takım
alimlerden meşhur olan hüküm, Kur'an sevabının ölüye
ulaşmamasidır.
Ahmed ibni Hanbel ile diğer
alimler topluluğu ve Şafi'î ashabından bazı alimlere göre, Kur'an sevabı Ölüye
ulaşır. Kur'an okuyan kimsenin, okuma işi tamamlandıktan sonra şöyle duâ etmesi
uygundur: "Allah'ım! Okuduğum Kur'anın sevabını falana (ruhuna) ulaştır." En
doğrusunu Allah bilir. Ölüyü övmek ve iyiliklerini anlatmak
müstahabdır.
434- Enes'den (Radiyallahu Anh)
rivayet edildiğine göre, demiştir ki: Ashab, bir cenazeye rasgeldiler ve onu
hayırla övdüler. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem:
-
"Vacib oldu", buyurdu. Sonra başka bir cenazeye uğrayınca, onu kötülükle
andılar. Buna da Hazreti Peygamber yine:
"Vacib oldu", buyurdu. Ömer ibni
Hattab (Radıyallahu Anh) sordu:
- Vacib olan nedir? Peygamber
Sallallahu Aleyhi ye Sellem buyurdu: "Şu hayırla andığınız kimseye Cennet vacib
oldu. Şu kötülükle andığınız kimseye de Cehennem vacib oldu. Siz, yeryüzünde
Allah'ın şahidle-risiniz."[88]
435-
Ebu'l-Esved'den rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: Medine'ye vardım ve
(halife) Ömer ibni Hattab'ın huzurunda oturdum. Orada bulunanların yanından bir
cenaze geçti. O cenaze hayırla anıldı.ömer:
-
Vacib oldu, dedi.Sonra başka bir cenaze geçti. Yine, o da hayırla anıldı.
Ömer:
- Vacib oldu, dedi. Sonra üçüncü
bir cenaze geçince, kötü bir insan olmakla anıldı. Buna da
Ömer:
-
Vacib oldu, dedi. Ebu'l-Esved der ki, ben sordum:
- Ey müminlerin Emîri, vacib olan
nedir? Hazreti Ömer Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu sözüne dayanarak
söyledim:
"Hangi müslümana dört kişi hayırla
şahidlik ederse, Allah onu Cennete kor." Biz sorduk:
-
Üç kişi şahidlik ederse de mi? Peygamber buyurdu:
"Üç kişi de (şahidlik ederse,
cennetlik olur)... Biz yine sorduk:
- İki kişi (şahidlik ederse de mi)
Peygamber:
iki kişi de" buyurdular. Sonra biz
ona bir kişinin şahidliğinden sormadık. "[89]
Bu anlattığımız hadîslerin benzeri
çoktur. En doğrusunu Allah bilir.
Ölülere Sövmenin
Yasaklığı
436- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Ölülere sövmeyiniz; çünkü onlar
yaptıklarına kavuşmuşlardır. "[90]
437- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) Tirmizî'nin zayıf gördüğü bir isnadla rivayet
edildiğine göre, demiştir ki,Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu: "Ölülerinizin iyiliklerini anlatın; onların kötülüklerinden (onları
söylemekten) kaçının.”[91]
Derim ki, alimler şöyle
söylemiştir: Fışkı ortaya çıkmamış olan bir müs-lünıan ölüye sövmek haramdır.
Amma kâfirin ve fışkı meydana çıkmış müslümanm ölüsüne sövmek konusunda selef
(önceki) alimlerin ihtilâfı vardır ve karşılıklı deliller ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak bu bölümde anlattıklarımızla ölülere sövmek
yasaklanmıştır.
Kötü insanlara sövmeye ruhsat
hakkında çok şeyler nakledilmiştir. Bunlardan bir kısmım Cenabı Hak Kur'anı
Kerimde bize beyan buyuruyor, okunmasını ve okutulmasını bize
emrediyor.
Bunlardan bir çokları da hadîsler
olup Buharî'nin Sahîh'inde vardır. Nitekim, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in anlattığı Amr ibni Lü-hayy hakkındaki hadisi (ki, Hazreti ibrahim'in
dininden ilk olarak dönmekle kötülenene dair hadîs), hacılara çomağı ile
kötülük yapan Ebû Riğâl'ın kıssası, yine AHah'dan mağfiret dilemeyip iman
etmeyen İbni Cud'-an'ın kıssası ve bunlardan başka
kıssalar.
Bir de, daha önce anlattığımız,
ashabın rasgelip de kötülükle andıkları ve Peygamberin ashabı yasaklamadığı
sahîh hadis de, bunlardandır. Yasaklamak şöyle dursun, "Cehennem ona vacibdir"
buyurdu.
Bu delilleri bir araya getirip
hüküm vermek hususunda alimler bir takım görüşler üzerinde ihtilâf etmişlerdir.
Bunların en sahih ve en güvenileni şu:
Kâfirlerin kötülüklerini söylemek
caiz olur. Ama müsiümanlardan fışkı, yahud bid'atı yahud bunlara benzer halleri
açık olanlardan ibret almak ve insanları korkutmak için, onların kötülüklerini
söylemek yine caizdir. Bu, ihtiyaç duyulan bir hal karşısında, ya
söylediklerinden kaçındırmak, yaptıkları işe uymaktan sakındırmak için caiz
olur. Eğer böyle bir gerek yoksa, müslüman ölülerin kötülüklerini söylemek caiz
olmaz. îşte bütün deliller bu açıklamaya göre değerlendirilir. Zaten sağlam
olmayan rivayetlerin kabul edilmemesi üzerinde alimler ittifak etmişlerdir. En
doğrusunu Allah bilir.
Mezarları Ziyaret Edenin Okuyacağı
Dualar
438- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem evimde bulunduğu her gece, gecenin son kısmında
Bakî' mezarlığına çıkıp şöyle derdi:
"Esselâmu aleyküm dârekavmin
mü'minîn veetâküm mâ tûadûn, ğa-den müecceîûn, ve innâ in şâellâhu biküm
lâhikûn. Aİlâhümmeğfîr H ehli bakî'il-ğarkadi,''
(Selâm üzerinize olsun, ey
mü'minler topluluğu! Vadedildiğinize kavuştunuz. Ecriniz yarına (kıyamete)
ertelenmiştir. Biz de Allah dilediği zaman size kavuşacağız. Allah'ım!
Bakî'ul-Ğarkad mezarlığında yatanlara mağfiret buyur. "[92]
439- Yine
Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:
(Sordum), ey Allah'ın Resulü! Mezarları ziyarette nasıl söyleyeyim? Buyurdular
ki, şöyle söyle:
"Esselâmu ala ehli'd-diyâri
mine'1-mü'minine ve'1-müslimîne veyer-hamullâhu el-müstakdimîne minküm ve minnâ
ve'1-müsta'hırîne ve innâ in şâelîâhu biküm lâhikûn."
"(Mezarlarında yatan) müzminlerle
müslümanlar topluluğuna selâm olsun. Dünyadan göçüp giden siz ölülere ve ölmeyip
geride kalan bizlere Allah rahmet etsin. Allah dilediği zaman, biz de size
kavuşacağız."[93]
440- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) sahîh isnadlarla rivayet edildiğine göre,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mezarlığa çıkıp şöyle
dedi:
"Esselâmü aleyküm dâre kavmin
mü'minîn veinnâ in şâellâhu biküm
lâhikûn."
(Selâm üzerinize olsun, ey
mü'minler topluluğu!. Allah dilediği zaman, biz de size kavuşacağız)."[94]
441- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle
anlatmıştır:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem Medîne mezarlarına uğradı da yüzünü onlara çevirerek şunu
söyledi:
"Esselâmü aleyküm yâ ehh'I-kubûri.
Yeğfirullâhu lenâ ve leküm. En-tüm selefunâ ve nahnü
bi'1-eseri."
"Allah'ın selâmı üzerinize olsun,
ey mezarlarda yatanlar! Allah bize ve size mağfiret buyursun. Siz bizim
öncümüzsünüz; biz de izinizdeyiz (arkanızdan geleceğiz)."[95]
442-
Büreyde'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o şöyle anlatmıştır:
"Ashabı Kiram, mezarları ziyarete çıkıp gittikleri zaman, şöyle demelerini,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara öğretirdi:
"Esselâmü aleyküm ehle'd-diyâri
mine'l-mü'minîne. Ve innâ inşâellâ-hu biküm lelâhikün. Es'eîüllâhe lenâ ve leküm
e'1-âfiyete."
"Selâm üzerinize olsun, ey
mü'minlerden ibaret mezar halkı! Muhakkak biz de, Allah dilediği zaman size
kavuşacağız. Allah'dan bize ve size afiyet dilerim."[96]
Biz, nese'î ve îbni Mace'nin
kitablarında da böyle rivayet ettik. Ancak "size kavuşacağız" sözünden sonra şu
ifade ilâve olarak vardır:
"Entüm lenâ feretun ve nahnü leküm
tebe'ûn"
"(Sizin acınıza sabretmekle) siz,
bize bir mükâfat sebebi oldunuz. Biz de, sizin arkanızdan
geleceğiz."
443- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre: "Peygamber sallallahu
Aleyhi ve Sellem, Bakî' mezarlığına varıp şöyle dedi:
"Esselâmü aleyküm, dâre kavmin
mü'minîn. Entüm lenâ feretun ve innâ biküm lâhikûn."
"Selâm üzerinize olsun, ey
(mezarlardaki) mü'minler topluluğu. Siz, bize mükâfat sebebisiniz (çünkü sizin
acılarınıza sabrederek sevab aldık). Biz de size kavuşacağız. Allah'ım! (Onların
yüzünden kazanılacak) sevab-dan bizi mahrum etme ve onlardan sonra da bizi
sapıtma."[97]
Mezarlıktaki ölülere, diğer
ölülere ve bütün müslüman Ölülere çokça duâ etmek, Kur'an okuma ve zikir yapma
sevabını iletmek ziyaretçi için müstahabdır. Yine ziyareti çok yapmak, hayırlı
ve faziletli kimselerin mezarları yanında fazla beklemek
müstahabdır.
Bir Mezar Başında Çırpınarak
Ağlayanziyaretçiyi Bir Kimsenin, Onu Engellemesi, Sabrı Tavsiye Etmesi Ve Yine
Dine Aykırı Şeylerden Alıkoyması.
444- Enes'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır: "Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir mezar yanında ağlamakta olan bir kadına
rasgeldi. (Ona), Allah'dan kork ve Sabret, dedi”[98]
445- İbni Hasâsiye diye tanınan Beşir ibni
Ma'bed'den (Radiyallahu Anh) hasen bir isnadla rivayet edildiğine göre, şöyle
anlatmıştır:
"Ben, Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem ile yürürken bir de baktı ki, adamın biri, mezarlar arasında
ayakkabılarıyla dolaşıyor, Hazreti Peygamber ona şöyle dedi: Ey Sibtiyyeteyn
(adındaki lüks ayakkabılar) sahibi, ayakkabılarını (çıkarıp) bırak; (çünkü
orası öğünme ve kibirlenme yeri değildir.)"[99]
(Mezhebimizde, (Hanefilerde)
ayakkabılarla mezarlıklarda gezmek yasak değildir, buradaki yasaklık, ya
ayakkabılardaki pislikten, ya da kibir ve azamet belirtisi taşıyan gösterişli
ayakkabılardan dolayıdır. Mezar ziyareti, insana tevazu ve mahviyeti
yaşatmayınca, mezar ziyaretindeki maksat elde edilememiş demektir.
-Mütercim-)
İyiliği emretmek ve kötülükten
alıkoymak işinin farz olduğu üzerinde imamların ittifakı vardır. Bunların
delilleri, Kur'anda ve hadîslerde herkes tarafından bilinmektedir. En doğrusunu
Allah bilir.
Zâlimlerin Mezarlarına Ve Helak
Edildikleri Yere Uğrayınca Ağlamak, Allah Teâlâ Hazretlerine İhtiyaç Göstermek
Ve Bundan Gafil Olmaktan Sakınmak
446- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre; Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, (Tebük savaşında) Semûd diyarında-ki Hicir bölgesine
vardıkları zaman, ashabına şöyle buyurdu: "Şu azab çekenlerin yanına ağlayarak
girin. Eğer ağlamayacaksanız onların yanına
gitmeyin. Çünkü ağladığınız
takdirde, onlara isabet eden musibet size isabet etmez."[100]
[5] Buharı. Müslim
[9] Ebû Dâvud. Tirmizî. Hâkim. Ahmed b. Hanbel.
Tirmizî demiştir ki, bu hadiss hasendir.
Et-Hakim Ebû Abdullah Sahîhayn üzerine yazdığıkitabında demiştir ki ,Buhari’nin
şartı üzere bu hadis sahihdir.
[13] Müslim. Tirmizî. Nesâî. ibn-İ Mâce. (Tirmizî demiştir
ki, bu sahih olan hasen bir hadistir.)
[15] İbn-i Sünnî.
[16] İbn-i Sünnî.
[17] İbn-i Sünnî.
[19] İbn-i Sünnî. Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. İbn-i
Mâce.
[28] Buhârî.
[33] kur'ân-ı Kerim, Bakara Sûresi: 177
[35] Tirmizî. İbn-i Mâce, Nesâî
Ebû Hakim Ebû Abdullah, Sahİhayn üzerine yazmış olduğu
"El-Müstedrek" adlı kitabında demiştir ki, bu, isnadı sahih bir
hadistir.)
[65] Tirmizi. Yine AbduIIah'dan bir rivayet vardır ki, orada
hadis Peygambere kadar yükseltihnemiştir. Tirmizi der ki, bu hadis, merfu
ciandan daha sahlhdir. Tirmizî her iki rivayeti de zayıf
görmüştür.)
[69] Müslim.
[70] Ebû Dâvud. Tirmizî. Beyhakî. Hâkim Ebu Abdullah demiştir
ki, Buharı ve Müslim'in şanı üzere tu hadis sahihtir.
[90] Buhârî. Ebû Dâvud. Nesâî.
[94] Ebû Davut. Nesaı. İbn Mâce,
Müslim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.