13 Kasım 2012 Salı


"O iman etmeyenler, ancak İslama yönelip ibâdeti Allah'a has kılarak (halis bir niyyetle) O'na ibâdet etmekle emredilmişlerdir."[1]
"O kurbanların ne etleri, ne de kanları asla Allah'a ulaşmaz; fakat sizden olan takva O'na ulaşır." (Hac: 37)
İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma), bu ayeti kerimede geçen "takva" kelimesinin manasını "Niyyetler" olarak tefsir etmiştir.
İhlâs, niyyeti halis yapmaya ve onu riya gibi bulaşık şeylerden arın­dırmaya denilir. Cenab-ı Hak, zati Ulühiyyetine, ihlâs ile ibâdet etmeyi emretmesinden anlaşılıyor ki, işin başından sonuna kadar ihlâsa sahib bu­lunmak gereklidir. Bütün kulluk vazifelerini sırf Allah'ın emirleri olduğu için yerine getirmek, yasaklarından da aynı duygu ile kaçınmak ve başka bir maksad gütmemek, îhlâsla Allah'a ibâdet etmek olur ve halis niyyet taşınmış olduğundan böyle kimseye de "Muhlis" denir. Bu ayeti kerime­den, geçerli niyyetin "halis niyyet" olduğu anlaşıldığından her görevde niyyetin bulunmasının şart olduğu hükmü ortaya çıkmaktadır, niyyetin yeri de kalbdır. Emredilen işi Allah rızası için yapmak ve başka bir maksad gözetmemek de, halis niyyetin husulüdür ve kuldan istenen de budur. îh­lâsla yapılan salih ameller Allah'a yükseltilir. îşte Allah rızası için halis niyetle yapılan işlerin Allah katında sevabı vardır.
1- Ömer İbni Hattab (Radiyallahu Anh) den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"(Yapılan) bütün işler niyyetlere göredir, (kalblerdeki niyyetlerle de­ğer kazanırlar); ve herkes için ancak niyyet ettiği şey vardır. O halde ki­min hicreti (Bir yerden bir yere gidişi) Allah ve O'iıun Resulü için ise, onun hicreti, Allah ve Resulü yolunda olmuştur. Kimin de hicreti dünya için ise ona ulaşır yahud bir kadın içinse onu nikâhlar. Böylece hicreti, hicret etmiş olduğu şeydedir (taşıdığı niyete göre işi değerlendirilir."'[2]
Bu hadîs-i şerif sahîhdir ve sahih olduğunda ittifak vardır. Aynı za­manda hadîsin derecesinin büyüklüğü ve yüksekliği üzerinde alimler gö­rüş birliğine .varmışlardır; çünkü islâmın temelini teşkil eden hadîslerden birisidir bu...
İlk devirdeki alimler ve bunlara uyan sonrakiler (Allah Tealâ onlara rahmet etsin), kitablarına bu hadîsle başlamayı severler ve tercih ederlerdi; Bunu da, daha başlarda iyi niyete, onu gözetip îtina göstermeye bir tenbih (uyarma) olsun diye yaparlardı,
îmam Ebû Saîd Abdurrahman ibni Mehdî'den (Allah Tealâ ona rahmet etsin) bize rivayet edilmiştir, demiştir ki:
"Kim kitab yazmak isterse, bu hadîs ile başlasın."
îmam Ebû Süleyman El-Hattabî da (Allah ona rahmet etsin) şöyle de­miştir: "Dîn işlerinden olup ilk başlayan ve ortaya çıkan her şeyin başın­da bu = ameller niyete göredir = hadîsini getirmeyi, bizim geçmiş üs-tadlanmiz müstahab görürlerdi; çünkü din işlerinin hepsinde buna ihti­yaç vardır.
ibni Abbas'dan (Radiyallahu Anhüma) bize nakledildiğine göre şöyle demiştir: "İnsan, ancak niyyeti miktarmca korunur."
Başka biri de: "insanlara niyyetlerine göre (sevab ve azab) verilir."
Büyük İmam Ebü Aü Fudayl ibni İyad'dan (Radiyallahu Anh) bize rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "İnsanlar için hayırlı işi terk etmek riyadır; insanlar için amel etmek şirktir. İhlâs, bunların her ikisinden de
Allah'ın seni kurtârmasıdır."
İZAH: İnsan hayırlı bir iş yapacağı zaman, eğer halkın kendisine riya­kar demelerinden hoşlanmayarak bu işi yapmaz ve daima ihlâs sahibi kimse olduğunun bilinmesini isterse riya olur. İşi, kendisini iyi niyetli bilsinler, iyi kimse görünsün diye terk etmiş olur ki, bu da haram olan şeydir. Al­lah için yapılması gereken işleri, başkası için yapmak şirk olur; çünkü Allah rızasına ait olan bir iş Allah'dan başkasının rızâsı için yapılmış ve Allah'a tercih edilmiş olur. İşte bu iki hah" terk ederek sırf Allah rızası için amel etmek ihlâstir ve Allah katında makbuldür.
İmam Haris El-Muhâsibî (Allah ona rahmet etsin) Şöyle, demiştir: "Sa­dık o kimsedir ki, kendi kalbinin düzelmesi için, insanların kalblerinde olan tüm değerinin kalblerinden çıkışında bir sakınca görmez, yapmış ol­duğu güzel işlerden bir zerre miktarına dahi insanların muttali olmasını sevmez ve kötü işini de insanların bilmesini çirkin görmez."
Huzeyfe El-Mar'aşî'den rivayette şöyle demiştir:
"İhlâs, kulun gizli ve aşikâr hallerde işlerinin eşit olmasıdır!"
İmam ve üstad Ebû'l-Kasim EI-Kuşeyrî'den (Allah ona rahmet etsin) bize rivayet edilmiştir; şöyle demiştir:
('İhlâs, ibadeti, sırf Yüce Allah'ın hakkı olmak maksadıyla yapmaktır. Bu da, bir yaratığa gösterişte bulunmaksızın yahud insanlarca iyi olan bir şeyi beklemeksizin yahud onlardan herhangi bir övgüyü sevmeksizin ya­hud Allah'a yaklaşmaktan başka herhangi bir mana taşımaksızın yapılan ibâdetle Allah'a yaklaşmayı murad etmektir.'*
Büyük İmam Ebû Muhammed Sehl ibni Abdillah Et-Tüsterî (Radi­yallahu Anh) şöyle demiştir: "Akıllılar, İhlasın açıklanmasına baktılar da, ' şundan başkasını bulamadılar: İnsanın gizli ve aşikâr hallerinde sükûn ve hareketinin Allah için olmasıdır ve buna dünya ve nefis arzusunu ka­rıştırmamaktır.
Üstad EbÛ Ali Ed-Dekkak'dan (Radiyallahu Anh) bize rivayet edildiği­ne göre şöyle demiştir:
"İhlâs, insanların yorumlarından kendini uzak tutmaktır; sıdk ise, nefse uymaktan temizlenmektir. İhlâs sahibinde riya yoktur; sadık kimsede de gururlanma yoktur."
Zü'n-Nûni Mısrî'den (Allah ona rahmet etsin) rivayet edildiğine göre
şöyle demiştir:
"Üç şey ihlâs alâmetlerindendir: İnsanlardan olacak övme ve yermeyi eşit tutmak; yapılan işlerde, işleri görmeyi unutmak ve işin sevabım ahirette gerekli bulmak...'
Kuşeyrî'den (Allah ondan razı olsun) bize rivayette şöyle demiştir: "Sid-kın en azı, gizli ve aşikâr halin eşit olmasıdır."
Sehlü't-Tüsterî'den: "Kendi nefsini yahud başkasını yağlayan bir kul, sıdkın kokusunu koklayamaz.*'
Allimlerin bu ihlâs ve sidk konusundaki sözleri sınırlı olmayacak kadar çoktur. Benim gösterdiklerim anlayan kimse için kâfidir.


[1] Kur'ân-ı Kerim, Beyyine: 25
[2] Buharî. Müslim. Ebü Davud. Tirmizî. Nesâî.

İMAM NEVEVİ



İmâmı Nevevî'nin Hayâtı Ve Eserleri (H.631-676)

Nesebi:

 O, İmam El-Hafız, Şeyhu'l-İslâm Muhyiddin Ebû Zekeriy-ya, Yahya b. Şeref b. Murrî b. Hasan b. Hüseyin b. Muhamrned b. Ce-maa b. Hizam El-Nevevî'dir. Neva köyüne nisbet edilir. Neva, Suriye'de Havran köylerinden bir köydür. Sonra Dimaşk'lıdır. Şafiî'dir. Zamanı­nın büyük fıkıh âlimlerindendir ve Mezheb -şeyhidir.
Doğumu ve Büyümesi: 
Nevevî, (Yüce Allah ona rahmet etsin) hicretin 631 yılında muharrem ayı içinde Neva köyünde salih ana-babadan dün­yaya geldi. On yaşına geldiği zaman buradaki âlimlerden Kur'am ezber­lemeye ve Fıkıh okumaya başladı. Bu köye uğrayan Şeyh Yasin b. Yusuf El-Merakeşi gördü ki, çocuklar onu oyun oynamaya zorluyor, O kaçıyor ve çocukların zorlamasından ağlıyarak Kur'an okuyor. Hemen çocuğun babasına giderek çocuğu ilme adamasını öğütledi. Çocuğun babası da, Şeyh Yasin'in bu öğütünü kabul etti. Hicri 649 yılında Şam'daki Ha­dis Medresesinde ilmini tamamlamak için babası ile Şam'a gitti. Emevî. Mescidinin doğusunda bulunan Revaniye medresesine yerleşti. 651 yılın­da da babası ile hacca gitti. Sonra Şam'a döndü.

İlmî Hayatı:

Nevevî Şam'a gittikten sonra ilmî hayatında şu üç şeyde kendisini gösterdi:
1- Çocukluğunda ve gençliğinde ilim elde etmek için gayret edip çalış­ması: Her ilmi kendi kaynağından aldı ve ilimden aldığı lezzeti, başka bir şeyden tadmadı. Kıraat ilminde ve Kur'am ezberlemede çok gayretli idi. "Tenbih" kitabım dört buçuk ayda ezberledi. Yılın geri kalan kısmında da "El-Mühezzeb" kitabından ibâdetlerin dörtte birini ezberledi. Kısa bir zaman içinde hocası Ebu İbrahim İshak b. Ahmed El-Mağribi'in sevgi ve takdirlerini kazanmış olduğundan hocası onu, ders arkadaşları arasın­da asistan yaptı. Sonra "Dâr-i Hadisi'Î-Eşrefiye" medresesi ile başka med­reselerde ders okuttu.
2- İlmî ve Kültürünün genişliği: Çalışmalarıyla ilmin derinliğine ulaş­mayı ve çeşitli kültürleri bir araya getirmeyi başardı. Talebesi Alâüddin b. El-Attar onun ilim yolundaki çalışmasını şöyle anlatır: O hergün ho­calarından şerh ve tashih olmak üzere On iki ders okurdu. İki ders "Va-sıt"dan, üç ders "Eî-Mühezzeb" den, bir ders "El-Cem'u Beynessahiheyn" kitabından, beşinci ders olarak da "Sahihi Müslim"den bir ders İbni Cin-nî'nin nahiv üzerindeki "El-Lema"ından, bir ders lügat üzerinde îbni Sek-kit'in "Islahu'l-Mantık" kitabından, bir ders Sarf dan, bir ders UsûIü'I-Fıkh'dan, bazan Ebu İshak'ın "El-Lema"ından bazan Fahri Razi'nin "EI-Müntahab"ından, bir ders "Esmâü'r-Ricar'dan, bir ders de "Usûlü'd-Din"den okurdu. Bütün bu derslerle ilgili zor meseleleri, Iügatları ve açık­lamaları yazardı.
3- Bol eser verişi: Eser yazmaya önem verdi. Hicretin 660 yılında eser yazmaya başladı. O zaman otuz yaşında idi. Allah onun vaktine bereket vermiş ve ona yardım etmişti. Bütün düşünce gücünü dehşetli ve büyük kitablar üzerinde kullanıp harcadı. Yazılarında kolay ifade yolunu seçti. Delilleri parlak, fikirleri açık, fıkıh âlimlerinin fikirlerine karşı insaflı bir tutum üzere idi. Zamanımıza kadar her müslüman onun eserlerine özen göstererek onlardan faydalanmıştır. Diğer ülkelerde de eserlerinden fay­dalanılmaktadır.
Üsnevî, onun verimi ve eserlerinin çokluğu üzerinde güzel bir yorum ya­parak şöyle der: "Şeyh Muhyiddin (Allah ona rahmet etsin), fikir ehliye­tine ve ilmin özünü kavrama haline erişince, en hayırlı işi yapmayı uygun gördü. Böylece elde ettiği ve üzerinde durduğu ilimleri isteyen kimseler için yararlanılacak eser haline koyduda, yazdığı kitabı tahsil, tahsilini de kitab haline getirdi. Bu çok doğru bir gaye ve çok güzel bir maksaddır. Eğer böyle yapmasaydı başardığı işleri yapma imkânına sahib olamazdı."

Önemli Kitabları:

 Şerhu Sahih-i Müslim, El-Mecnıu', Şerhu'I-Mühezzeb, Riyazu's-Salihin, Tezhibu'1-Esma ve'1-Lügat, Eî-Ravze, Ravzetü't-Talibine ve Umdetü'l-Müftîn, Fıkıh konusunda "El-Minhac", El-Erbainü'n-Neveviye, Et-Tibyan Fi Âdabı Hameleti'I-Kur'an, El-Ezkâr, "Hilyetü'l-Ebrar ve Şiaru'I-Ahyar fi Telhısi'd-Deavati ve'1-Ezkâri'I-Müstahabbeti fi'I-Leyli ve'n-Nehar" ve hac menasiki üzerine "El-İzah".
Hocaları
 Fikıhda Hocaları:

1- Abdurrahman b. İbrahim b. Ziyau'l-Fezarî Tacü'd-Din. Ferkâh di­ye meşhurdur. Hicretin 690 yılında vefat etmiştir.
2- İshak b. Ahmed El-Mağribî. El-Kemal Ebû İbrahim. Revahiye Med­resesi hadis hocası. Hicretin 650 yılında vefat etti.
3- Abdurrahman b. Nuh b. Muhammed b. İbrahim b. Musa El-Makdisî sonra Şam'h. Şam müftüsü Ebu Muhammed. 624 H.yılında vefat etti.
4- Sellar b. El-Hasen El-İrbilî, sonra Haleb'li, sonra Şam'h. Asrın da şafi'i Mezhebinin İmamı. H. 670 yılında vefat etti
Hadis İlminde Hocaları:
1- İbrahim b. İsa el-Muradî el-Endülüsî, sonra Mısırlı sonra Şamlı, el-İmam el-Hâfız. H. 668 yılında vefat etti.
2-  Halid b. Yusuf b. Sa'd El-Nablusi, Ebu'1-Beka Zeynu'd-Din El-İmamu'l-Müfid El-Muhaddisu'I-Hafız. H. 663 yılında vefat etti.
3- Abdülaziz b. Muhammed b. Abdülmuhsin El-Ensari, El-Hamevî, El-Şafî, Şayhu'ş-Şuhuh. H. 662 yılında vefat etti.
4- Abdurrahman b. Ebu Ömer Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme EI-Makdisî Ebu'l-Ferec. Asrının hadis imamlarından. H. 682 yılında vefat etti.
5- Abdülkerim b. Abdüssamed b. Muhammed El-Haristanî, Ebu'l-Fedail İmadüddin, Kadı'l-Kuzat ve Şam hatibi. H. 662 yılında vefat etti.
6- İsmail b. Ebu İshak İbrahim b. Ebu'1-Yüsr El-Tenuhî, Ebu Muham­med Takıyyüddin, hadis âlimlerinin büyüğü ve dayanağı. H. 672 yılında vefat etti.
7- Abdurrahman b. Salim b. Yahya El-Enbarî. Sonra Şamlı ve Hanbe-Iî El-Müfti Cemalüddin. H. 661 yılında vefat etti.
Diğer hocaları: El-Rıza b. El-Bürhan, Zeynüddin Ebu'I-Abbas b.Ab-düddaim El-Makdisî, Cemaleddin Ebu Zekeriyya Yahya b. Ebu'I-Feth El-Sayrafî El-Harranî, Ebu'1-Fadl Muhammed b. Muhammed El-Bekrî El-Hafız, Eî-Ziya b. Temmam El-Hanefî, Şemsüddin b. Ebu Amr ve bu asırdaki başka âlimler.
Usul ilmine gelince: Bunu bir çok alimlerden okudu. Onların en ünlü­sü Ömer b. Bendar b. Ömer b. Ali b. Muhammed El-Tiflisî El-Şafiî, Ebu'I-Feth. H. 672 yılında vefat etti.
Nahiv ve Lügat ilmini şunlardan okudu:
Şeyh Ahmed b. Salim El-Mısrî El-Nahvî EI-Lügavî, Ebu'l-Abbas. H. 664 yılında vefat etti.
El-Fahru'1-Malikî ve El-Şeyh Ahmed b. Salim El-Mısrî.  

Dinlediği Eserler:

Neşe'inin sünenini, İmam Malik'in Muvatta'mı, Şafi'inin Müsned'ini, Ahmeb İbni Hanbel'in Müsned'ini, Darimî'yi, İsfiranî'yi, Ebu Ya'lâ El-Musıllî'yi, Süneni İbni Mâce'yi, Dârekutnî'yi, Beyhakî'yi, Bagavî'nin Şerhu's-Sünne'sini, yine onun tefsirden Mealimu't-Tenzirini, Zübeyr İbni Bekkâr'm Kitabu'l-Ensab'ım, El-Htabu'1-Nebatiye'yi, Risaletü'l-Kuşeyriye'yi, İbni Sünni'nin Amelü'l-Yevmi ve'I-Leyleti kitabını, Hatib Bağdadî'nin Adabu's-Sami' ve'r-Ravi kitabını ve bunlardan başka çok risaleleri talebelerinden dinledi.

Talebeleri:

Rendesinden ilim alan kimselerden bir kısmı şunlardır: Alâuddin b. At-tar, Şemsuddin b. El-Nakıb, Şemsuddin b. Ca'van, Şemsuddin b. Kam-, mah, Hafız Cemalüddin EI-Müzzi, Kadı'l-Kuzat Bedruddin b. Cemaa, Re-, şidüddin El Hanefi, Ebu'l-Abbas Ahmed b. Ferhu'I-Işbili ve çok kimseler...

Ahlakı Ve Özellikleri:

Hal tercemesi yazarlarının hepsi şu görüş birliğine varmışlardır: Zühd yönü ile Nevevî başta gelen bir alimdi, takvada öncü idi. Hakimlere öğüt vermek, iyiliği emredip kötülüklerden alıkoymakta eşi yoktu.
Nevevî'nin hayatından özellikle bu zühd yaşayışı üzerinde bu kısa ya­zımızla durmayı hoş buluyoruz:
Zühd Yönü: 

İmam Nevevî, Yemek, elbise ve evlenme isteklerinden uzak kaldı. Bütün bunlara karşı, ilim lezzetini yeterli buldu. Bakıldığı zaman görülür ki, O basit bir mekândan Şam gibi nimet ve bereketleri çok olan bir yere göç etti. O zamanda da gençliğin olgunluk çağındaydı. Bununla beraber şehevî arzularından ve lezzetlerinden yüz çevirmiş, yaşam sıkın­tısı ve darlığını kabullenmişti.
Vera' Yönü:

Onun hayatında, kuvvetli bir vera'a delâlet eden pek çok örnekler vardır. Onlardan bir kısmı: Şam bölgesinin meyvalarındanyemezdi. Bunun sebebi kendisine sorulduğu zaman derdi ki, Şam'ın va­kıf yerleri çoktur. Mülkler de şer'an hacir altında bulunanlarındır. Bu gi­bi yerlerden faydalanmak caiz değildir, ancak ekinleri sulamak ve topla­yıp biçmek gibi hizmetler karşılığında ihtiyaç miktarı onlardan faydala­nılabilir. Burada da alimler arasında ihtilâf vardır. Bunlardan faydalan-mavi caiz gören, üzerine hacir konulan kimsenin ve yetimin yararına olan hizmetin bulunmasını şart koşmuştur. İnsanlar ise mülk sahibinin ürün­lerinin ancak binde birini korumaktadırlar. Benim nefsim bunu nasıl hoş görür?
Nevevî, Revahiye Medresesindeoturmayı diğer medreseler üzerine ter­cih etti. Çünkü o medrese, tüccarlardan birinin binası idi.
Hadis Medresesinde hocalara büyük bir ikramiye verilirdi. Ondan bir kuruş bile almamıştır. O parayı Medrese Amirinin yanında toplar, sonra bir yıllık ikramiyesi birikince, o para ile bir mülk satmalıp onu Hadis med­resesine vakfederdi; yahut o para ile kitaplar satın alarak onları hadis med­resesinin kütübhanesine vakfederdi. Böylece o paralarla başka bir şey al­mazdı. Bir ihyitacı olmadıkça va adamın din inancı hakkında kesin bir bilgisi olmadıkça, hiç kimseden bir hediye veya bağış kabul etmezdi. An­cak ana-babasından ve akrabalarından yardımı kabul ederdi. Annesi ona giymesi için gömlek ve benzeri elbiseler gönderirdi. Babası da ona yiye­cek gönderirdi. Şam'da Revahiye Medresesinde konukladığı odasında uyur ve bundan başka bir şey istemezdi.

Ölümü:

Hicretin 676 yılında, Evkaf'dan emanet olarak almış olduğu kitabları geri verdikten sonra Neva köyüne döndü. Hocalarının mezarla­rını ziyaret etti. Onlar için duâ etti ve ağladı. Hayatta olan dostlarını da ziyaret ederek onlarla vedalaştı. Babasını ziyaret ettikten sonra, Beytül-Makdisî ve Halil İbrahim'in makamını ziyaret etti. Sonra Neva köyüne döndü ve orada hastalandı. Receb ayının yirmi dördünde vefat etti. Ölüm haberi Şam'da ve çevresinde yayılınca, oralar ağlamakla inledi. Öİümüa-den dolayı müslümanlar son derece üzüldüler. Kadı'l-Kuzat İzzuddin Mu-hammed b. Eî-Saiğ ve arkadaşlarından bir cemaat onun kabri üzerinde namaz kılmak için Nevâ'ya gittiler. Onun arkasından çok kimseler mer­siye okudu. Muhammed b. Ahmed b. Ömer El-Hanefi El-İrbilî, mersiye okuyanlardan biridir. Otuz üç beyte varan kasidesinden şu beyitleri ben seçtim:
Musîbet ağır geldi,.olay büyük kitleye yayıldı
Senin uzun yaşamını istemek ölümle yıkıldı
Ölüme yakınlık kazandıktan sonra yalnızlığa çekildin
Senin yokluğun hem geceyi, hem de gündüzü üzmüştür
Sen din için aydınlanılan bir nur kaynağı idin
Söz ve amel senin nurundan kaynaklanıyordu
Bu dünyadan ve süslerinden uzak kaldın
Öyle bir azim ve kudretle ki, dillere destan oldun
Dünyayı küçümseyip zevklenmeyerek ondan yüz çevirdin
Gerçek şu ki, ahiretin için çalışıp onunla zevklendin.
İşte müslümanların ilim sancaklarından bir sancak böyle durulmuş ol­du. Bu da, ilim yolunda cihad yaptıktan ve müslümanlara büyük ilim ha­zineleri bıraktıktan sonra olmuştur. İslâm alemi onun hayır ve bereketini anmaya devam edecektir. Daima müslümanlar Yüce Allah'dan onu rah­met ve rızasına gark etmesini dileyeceklerdir.
Allah İmam Nevevî'ye bol bol rahmet etsin ve onu Allah kendilerine ihsan buyurduğu peygamberlerle, sıddıklarla, şehidleıie ve salih kimse­lerle hasretsin. Bunlar ne güzel arkadaşlar!... Allah bizi peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancağı altında onunla bir arada toplasın.